AYAKLANMALAR, Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’daki Millî Mücadele Hareketi’ni yok etmeye yönelik başkaldırılar. TBMM’yi, kuruluş yıllarından itibaren en çok uğraştıran sorun, 1919 ortalarında başlayıp 1920’de daha da yaygınlaşan, Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki ayaklanmalar oldu. Millî Mücadele Hareketi’ni tehlikeye düşürecek boyutlara ulaşan bu ayaklanmalar, 1921 yılı sonlarında ancak bastırılabildi. İstanbul Hükûmeti ve İtilâf Devletleri’nin kışkırtmaları sonucu ortaya çıkan ayaklanmaların en tehlikelisi olan Anzavur, Adapazarı, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı, Yozgat ve Konya ayaklanmalarında hainlik, kin ve gericilik ateşi, yurdu kasıp kavurmaya başladı. Atatürk, konuyla ilgili olarak Söylev’de (Nutuk) şunları söyler: “Bandırma, Gönen, Susurluk, Kirmasti (Mustafakemalpaşa), Karacabey, Biga ve dolaylarında; İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı dolaylarında; Bozkır’da; Konya, Ilgın, Kadınhan, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar dolaylarında; Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile, Erbaa, Çorum dolaylarında; Ümraniye, Refahiye, Zara, Hafik dolaylarında; Viranşehir dolaylarında tutuşan kargaşa ateşleri bütün yurdu yakıyor; hainlik, bilgisizlik, düşmanlık ve bağnazlık dumanları bütün yurt göklerini yoğun karanlıklar içinde bırakıyordu. Ayaklanma dalgaları, Ankara’da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı. Karargâhımızla kent arasındaki telefon ve telgraf tellerini kesmeye kadar varan kudurgan saldırışlar karşısında kaldık.” Kurtuluş Savaşı sırasında İtilâf Devletleri’nin, padişahın ve İstanbul hükûmetlerinin meydana getirdikleri ortak cephenin Anadolu’da başlayan ulusal direniş hareketine karşı kullandıkları en önemli silâh, yıkıcı-bölücü eylemler, propagandalar ve gizli faaliyetler oldu. Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi verdiği bir sırada ortaya çıkan bu ayaklanmalar, millî kuvvetlere oldukça zarar verdi, savaş gücünü zayıflattı. Ayaklanmaların ortaya çıkmasında etkili olan başlıca nedenler şunlardı: İstanbul Hükûmeti’nin, yayımladığı fetvalar ile halkı kışkırtması; Saray ve çevresiyle yakın ilişkileri olanların, çıkarları gereği ulusal mücadeleye karşı çıkması;  Boğazları elinde tutmak isteyen İngilizlerin, bu bölgenin güvenliği için Boğazların hemen doğusundan başlayarak (Biga, Gönen, Bandırma, Düzce, Hendek, Adapazarı) yöre halkını birbirine düşürmesi ve böylece, Anadolu’dan gelebilecek tehdidi önlemek istemeleri; Anadolu’nun çeşitli yörelerinde egemenlik kurmuş olan kişilerin, mevcut ortamdan yararlanmak istemeleri.  Kuvâ-yi Milliye güçlerinin bazı bölgelerde disiplinsiz hareketleri ve halktan zorla para toplamaları. İstanbul Hükûmeti’nin, padişahın ve yabancıların kışkırtmaları sonucu ortaya çıkan bu ayaklanmalarda özellikle halkın önem verdiği değerler kullanıldı. Kışkırtıcılar, başarılı olmak için her yola başvurdular, ayaklanmacılara rütbeler ve paralar dağıtıldı. Kuvâ-yi Milliyecilerin asi oldukları ilân edilip, haklarında fetvalar çıkarıldı. İdamlarına dair alınan kararlar yayımlandı. Kışkırtılan azınlıkların milliyetçilik duyguları ön plana çıkarıldı. Aldatılan halk kitleleri, yıkıcı propagandaların kimin tarafından değil, kimin adına yapıldığına önem verdiğinden, isyancıların çoğu halife adına ortaya atıldı ve bunda da başarılı oldular. 1920’de TBMM Hükûmeti’nin kurulmasından sonra giderek yaygınlaşan ayaklanmalar karşısında, içte güçlü olmaya önem veren TBMM Hükûmeti, öncelikle isyanların bastırılmasına önem verdi ve ilk olarak ayaklanmaların kaynağı ve teşvikçisi olan İstanbul Hükûmeti’yle ilişkiler kesildi. Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı. Bu kanunun süratle ve etkili işlemesi için İstiklâl Mahkemeleri kuruldu. Ayaklanmaların bastırılmasında Kuvâ-yi Milliye birliklerinden yararlanıldı. Karargâhı Amasya olan Merkez Ordusu kuruldu. İstanbul Hükûmeti’nin fetvalarına karşılık, Ankara Müftüsü Rifat Hoca (Börekçi) ile birlikte 150 kadar din adamının hazırladığı karşı fetvalar yayımlandı ve ayaklanmalar bastırıldıktan sonra dış güçlerle savaşıldı.