ALTI OK, önce Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP), daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleri olan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve inkılâpçılıktan oluşan ilkeler bütünü. 1927’de CHP’nin ikinci kurultayında cumhuriyetçi, laik, halkçı ve milliyetçi olarak tanımlanan partinin 1931’deki üçüncü kurultayında Atatürk inkılâplarının uygulanmaya başlanması, tek parti yönetiminin yerleşmesi ve ekonomide devletçi uygulamalara yönelmenin sonucu, devletçilik ve inkılâpçılık olarak adlandırılan iki yeni ilke, diğer dört ilkeye eklendi. 5 Ocak 1937’de Anayasa’ya giren Altı Ok, belli tarihî gelişmelerin ve ihtiyaçların ürünü olup Osmanlı mirasından sonra yeni bir Türk ulusu yaratmak için bir yol haritası olarak etkin bir şekilde kullanıldı. Bu ilkeler şu şekilde açıklanabilir: Cumhuriyetçilik İlkesi, ulusal egemenlik amacını en iyi uygulayan devlet modeli olarak cumhuriyet idaresini görür. Padişaha, kişisel bağlılığa dayanan Osmanlı sistemi yerine Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşı sırasında gelişen temsil anlayışını yerleştirmeyi amaçlamıştır. Milliyetçilik İlkesi, Türk milliyetçiliğini, ulus devlet oluşturmakta toplumsal bir proje olarak kabul eder. Dil, duygu ve düşünce birliği, Türk dili ve kültürünün geliştirilmesi için gerekli olan, çağdaş uluslarla eşit ve toplumun bağımsız ve özel niteliklerini korumayı öngören bir milliyetçilik, Osmanlı’nın son döneminde Osmanlıcılık, İslâmcılık gibi düşünce akımlarının da başarısız olmasından sonra canlanmaya başlayan Türkçülük akımının devamı niteliğindeydi. Türkiye coğrafyasının savaşlar ve mübadele sonrası nüfus olarak daha da türdeşleşmiş olması, milliyetçilik ilkesinin uygulanmasını kolaylaştırdı. Yeni kurulan rejimin yeni bir toplum yaratma projesiyle toplumsal harç işlevi gören ilke, toplumu dil, tarih ve kültür alanında bilinçlendirmeye çalışıyordu. Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Tekin Alp (Moiz Kohen) gibi isimlerin, Türk milliyetçiliğinin teorisinde önemli etkileri oldu. Halkçılık imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olarak halkın kendi kendini yönetmesi düşüncesine dayanır. Devlet yönetiminde seçkinciliği aşmak amacıyla benimsenen bu görüşün temeli İttihat ve Terakki döneminde yaşanan aydın-halk karşıtlığını aşmak fikrine dayanır. Kurtuluş Savaşı’nda gerçekleşen farklı kesimlerin dayanışması halkçılık fikrini olgunlaştırdı. Yasal eşitliğin sağlanması çabaları, sınıfsız toplum görüşünün kabulü, Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi topluma ulaşma çabaları, bu ilkenin ürünleri olarak görülebilir. Devletçilik, ekonomik bakımdan Batılı ülkelerden geri kalmış olan Türkiye’nin gelişmesini sağlayan ilke olarak kabul edildi. Buna göre devlet, özel girişimciliğin yetersiz olduğu sektörlerde bir girişimci olarak ve aynı zamanda diğer alanlarda düzenleyici bir faktör olarak ekonomiye müdahale edecekti. Osmanlı devletçi geleneği, 1929 Büyük Bunalımı ve savaş sonrası ortamı, devletçilik ilkesinin kolaylıkla benimsenmesini ve uygulanmasını sağladı. Cumhuriyetin ilk dönemine nazaran daha da azalmasına karşı devlet, ekonomide başat unsurlardan biri olmaya devam etti. Lâiklik İlkesi, devlet işleri ve din işlerinin ayrı yürütülmesine dayanır. İslâm’ın devlet yaşamında etkisinin azaltılması, reformlara karşı İslâmî muhalefetin yok edilmesini amaçlayan lâiklik, kültür alanında Batılılaşmanın bir aracı olarak görüldü. Hilâfetin kaldırılması, eğitim birliğinin sağlanması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, dinci hareketlerin bastırılması ve Batılılaşmaya yönelik yapılan bazı reformlar, bu ilkenin uygulamadaki yansımaları olarak görülebilir. Lâiklik ilkesi din-devlet işlerinin ayrımına dayanmasına karşın Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı, İslâmın resmî kimliklerde tanımlayıcı bir unsur olması ve zorunlu din dersleri gibi uygulamalar, lâikliği, altı ok içinde en fazla tartışılan maddelerden biri yaptı. İnkılâpçılık İlkesi, radikal değişimlerin devrimler yoluyla gerçekleşebileceği anlamına geliyordu. Atatürk devrimlerine ve bu devrimlerle doğan Atatürk ilkelerine bağlılığı içerir. Buna göre sosyal, kültürel ve ekonomik alanda yapılan yenilikler ani bir kopmayla değil adım adım ve Atatürk ilkelerine bağlı kalınarak gerçekleştirilecekti. İnkılâpçılık ilkesi, devrimlerin sürekliliğini öngördüğü için gelişmeye açık, özenle yapılması ve bazı ilkelere bağlılık şartı ile kısmen sınırlayıcı bir özellik taşır. Bu ilkelerden oluşan altı ok, 1961 Anayasası hazırlanana dek anayasada yer aldı; aynı zamanda CHP ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin de amblemine kaynaklık etti.