ATATÜRK, MUSTAFA KEMAL, (1881 Selânik - 10 Kasım 1938 İstanbul), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım’dır. Küçük yaşta babasını kaybetti. İlköğrenimini Selânik’te Şemsi Efendi Mektebi’nde yaptı. Askerliğe merak sararak annesinden gizli, Selânik Askerî Rüştiyesi sınavlarına katıldı ve kazandı (1893). Burada matematik dersine karşı özel bir ilgi duyduğundan, Mustafa adındaki matematik öğretmeni, kendisine “Kemal” adını verdi. Manastır İdadîsi’ni bitirdikten sonra (1895), İstanbul’a giderek Harbiye’nin piyade sınıfına yazıldı (13 Mart 1899). Harbiye’yi bitirdikten sonra Erkân-ı Harbiye’ye (Harp Akademisi) girdi (1902). 11 Ocak 1905’te Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. İstanbul Beyoğlu’nda bir ev kiralayıp toplantılar düzenlemeye ve ülke sorunlarını tartışmaya başlamaları saraya jurnal edilince arkadaşlarıyla birlikte birkaç ay Taşkışla’da tutuklu kaldı. Daha sonra Erkân-ı Harbiye Dairesi’nce Şam’a Beşinci Ordu’ya kurmaylık stajını yapmaya gönderildi. Şam’da görevliyken devlet yönetimindeki yozlaşmayı ve ordudaki eksikliği yakından görme fırsatı buldu. Arkadaşlarıyla (Mustafa Cantekin, Lütfi Müfit vb.) yaptığı toplantılardan sonra gizli “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”ni kurdu (1906). Cemiyetin amacı, yozlaşan Osmanlı yönetimine yeni bir düzen getirmekti. Gizlice Selânik’e giderek cemiyetin bir şubesini burada kurdu. Arandığını öğrenince Yafa’ya döndü. Şam’da stajını tamamlayıp kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu (1907) ve Şam’daki Ordu Kurmay Başkanlığına atandı. Bu görev ona, kurduğu cemiyeti geliştirme fırsatını verdi. Makedonya’da İttihat ve Terakki Cemiyeti etkin olduğundan arkadaşlarının ısrarıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldıysa da (29 Ekim 1907) cemiyetin önde gelenleriyle (Talât ve Enver beyler) görüşlerinin uyuşmaması üzerine askerlikle ilgili çalışmalara ağırlık verdi. Bu arada İstanbul’da patlak veren 31 Mart Olayı’nın (13 Nisan 1909) bastırılmasında etkin rol oynadı, adını verdiği Hareket Ordusu’nun kurmaylığını yaptı. İsyanın bastırılmasından sonra Selânik’e döndü. Askerin siyasete katılmasının, ordunun zayıflamasına ve disiplinin bozulmasına yol açtığını ileri sürdü; ona göre cemiyet, siyasî bir parti hâline gelmeli ve iktidara geçmeliydi. Bu görüşlerinin ilgi görmemesi, hatta beğenilmemesi üzerine cemiyetle olan ilişkisini tamamen kesti. Arnavutluk’taki karışıklıkların bastırılmasına Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın kurmay başkanı olarak katıldı. 1910’da Fransa’daki Picardie manevralarında Türk Ordusu’nu temsil eden kurulda yer aldı. İstanbul Erkân-ı Harbiye Dairesi’ne atandığı sırada (13 Eylül 1911) İtalyanlar Trablusgarp’a saldırıya geçmişlerdi. Birkaç arkadaşıyla birlikte gizlice Mısır yoluyla Tobruk’a gitti. Türk birliklerinin başına geçerek bu cephedeki savaşın kazanılmasında büyük rol oynadı. Oradan Derne’ye geçti, buradaki birliklerin komutanıyken rütbesi binbaşılığa yükseltildi (27 Kasım 1911). Bu sırada Balkanlardaki kaynaşmalar savaş hâlini almıştı. İstanbul’a dönen Mustafa Kemal, Gelibolu Yarımadası’nı korumak üzere Bolayır’da kurulan Bahr-i Sefîd Boğazı Kuvâ-yı Mürettebesi Harekât Şubesi reisliğine atandı (25 Kasım 1912). Ayrıca Bolayır Kolordusu kurmay başkanlığı ile görevlendirildi. Bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti bir hükûmet darbesi yaparak iktidarı ele geçirmişti (23 Ocak 1913). Cemiyetin genel sekreteri Fethi Bey, ordudan ayrılıp Sofya büyükelçiliğine atanınca, Mustafa Kemal de askerî ataşe olarak oraya gönderildi (27 Ekim 1913) ve rütbesi yarbaylığa yükseltildi (1 Mart 1914). İttihat ve Terakki önderlerinin Alman yanlısı olmaları, Almanya’dan getirttikleri uzmanlarla Osmanlı ordusunu düzene sokmaya çalışmaları, Mustafa Kemal’de, ülkenin I.Dünya Savaşı’na katılacağı endişesini uyandırdı. Nitekim bir süre sonra 29 Ekim 1914’te Alman zırhlıları Goeben ve Breslau’nun Karadeniz’e geçerek Rus limanlarını topa tutmalarıyla Osmanlı Devleti de savaşa girmiş oldu. Mustafa Kemal, Tekirdağ’da henüz kuruluş hâlindeki 19.Tümen Komutanlığı’na atandı (2 Şubat 1915) ve tümeniyle birlikte Maydos’a gönderildi. Düşman kuvvetlerinin bir çıkarma yapmaları olasılığı üzerine Çanakkale Boğazı’nın her iki yanında yoğun savunma önlemleri alınmaya başlanınca, Rumeli yakasında Ece limanından Seddülbahir ve Morto limanına kadar olan bölgenin savunmasıyla görevlendirildi. İtilâf Devletleri 25 Nisan 1915’te Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine asker çıkarmaya başladılar. Mustafa Kemal, düşmana karşı büyük mücadele verip çıkarmayı önledi. 1 Haziran 1915’te rütbesi albaylığa yükseltildi. Düşman kuvvetleri bu kez de 6/7 Ağustos gecesi Arıburnu kuzeyine ve Anafartalar’a asker çıkarmaya başladılar. Anafartalar Grubu Komutanlığına atanan Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915’te emrindeki birliklerle saldırıya geçti ve Conkbayırı’nda yerleşmek isteyen düşmanı geri püskürttü. 17 Ağustos’ta Kepirtepe’de düşmanı yenerek geri çekilmek zorunda bıraktı; 21 Ağustos İkinci Anafartalar Savaşı’nı da başarıyla sonuçlandırdı ve “Anafartalar Kahramanı” olarak anıldı. Daha sonra Edirne’ye çekilen 16.Kolordu Komutanlığı’na ve ardından Doğu Cephesi’ne gönderildi; bu arada rütbesi tuğgeneralliğe (mirliva) yükseltildi. İkinci Ordu’da görev aldı; Muş ve Bitlis’in Rus birliklerince işgaline son verilmesinde rol oynadı (6-7 Ağustos 1916). Daha sonra İkinci Ordu Komutanlığı’na ve ardından Halep’te General Falkenhayn komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu içindeki Yedinci Ordu Komutanlığına getirildi. General Falkenhayn’ın yörede Almanya’nın çıkarını her şeyden önde tutan anlayışını tepkiyle karşıladı. Bu sırada komutasındaki Yedinci Ordu’nun, Filistin Cephesi’ndeki İngiliz Ordusu’na karşı çok riskli bir saldırıya geçmesi istenince güçlü İngiliz ordusu karşısında elverişsiz koşullarda savaşa girmeyeceğini bildirdi. Arkadaşı Albay İsmet (İnönü) ile birlikte, General Falkenhayn’ın Suriye cephesindeki tutumunu siyasî ve askerî yönleriyle eleştiren ünlü raporu hazırladı (20 Eylül 1917). Rapordaki görüşlere Başkomutanlığın katılmadığının bildirilmesi üzerine Yedinci Ordu Komutanlığı görevini Ali Rıza Paşa’ya bırakarak İstanbul’a geldi (9 Ekim 1917). Bu sırada Almanya ve Avusturya’yı ziyaret edecek olan Veliaht Vahdeddin’e refakat etmesi istendi. İstanbul’a dönüşünden (5 Ocak 1918) bir süre sonra Viyana’ya tedaviye gitti. Bu sırada General Falkenhayn geri çağrılmış, Mareşal Liman von Sanders, Yıldırım Orduları Grubu komutanlığına getirilmişti. Vahdeddin padişah olunca (5 Temmuz 1918), Mustafa Kemal, İstanbul’a çağrılarak Filistin’deki Yedinci Ordu Komutanlığı’na atandı; İngilizlere ve yerli şeyhlere karşı savaştı; son olarak Halep’in kuzeyine çekilmeyi uygun gördü. I.Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti, mağlûp devletler arasında yer aldığından Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalıp (30 Ekim 1918) mütareke gereği Almanlar, Osmanlı ülkesinden ayrılınca, Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi (31 Ekim 1918). Mondros Mütarekesi’nin hükümlerine itiraz edilmesini, çektiği telgraflarla Umumî Erkân-ı Harbiye Reisliği’ne (savaşın son günlerinde Vahdeddin bu görevi bizzat üstlenmişti) ve Sadrazam İzzet Paşa’ya anlatmaya çalıştı. Fakat İstanbul Hükûmeti, Yıldırım Orduları Grubu ve Yedinci Ordu Karargâhı’nı lağvetmeye ve Mustafa Kemal’i Harbiye Nezareti emrine almaya karar verdi (7 Kasım 1918). 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, padişahla, sadrazamla, harbiye nâzırıyla, milletvekilleriyle ilişki kurup görüşme yollarını aradı; Ahmet İzzet Paşa kabinesinin Meclis’ten güvenoyu almaması için milletvekilleriyle Meclis-i Mebusan’da görüştüyse de hükûmetin güvenoyu almasını engelleyemedi. Girişimlerinden hiçbir olumlu sonuç alamayacağını anlayan Mustafa Kemal, tek çözüm yolunun Anadolu’ya geçip halkı işgal kuvvetlerine karşı örgütlemek ve her cephede savaş vermekle özgürlük ve bağımsızlığa ulaşılabileceği kararını verdi. Bu sırada hükûmetin, kendisini Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişi olarak Anadolu’ya gönderme kararı üzerine (30 Nisan 1919), ilgili makamlarla ilişki kurarak, görev bölgesinde tam yetkiyle söz sahibi olmayı isteyerek hükûmetten gerekli belgeleri aldı. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçmesi kimi yöneticileri ve işgal kuvvetlerini hayli kuşkulandırmıştı. 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapuru ile Galata rıhtımından yola çıkan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabahı Samsun’a vardı. Samsun’da altı gün kaldıktan sonra Havza’ya geçti; bütün komutanlara gizli bir duyuru yaparak, ülkenin her yerinde işgal kuvvetlerine karşı mitingler düzenlenmesini ve bu mücadelenin bütün dünyaya duyurulmasını istedi. Bu girişimleri hem İstanbul Hükûmeti’ni hem de işgal kuvvetlerini rahatsız etmeye başladı. Bu sırada Anadolu’nun değişik yörelerinde ulusal kurtuluş örgütleri kuruluyor, ülkenin kurtuluşu için değişik öneriler ileri sürülüyordu. Millî birliği oluşturmak amacıyla ulusal bir kongre toplanmasından yana olduğundan, 8 Temmuz 1919’da resmî görevinden ve askerlikten ayrıldığını duyurdu. Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin düzenlediği kongrede oybirliğiyle başkan seçildi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919). Kongrede vatanın bütünlüğü ilkesi kabul edilip manda ve himaye reddedildi; geçici bir hükûmet kurulması kararlaştırılarak dokuz kişilik bir “Heyet-i Temsiliye” seçildi. Bir kongre toplamak amacıyla 2 Eylül’de Sivas’a gelen ve 4-11 Eylül 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan Sivas Kongresi’nde “Ulusal Ant”ın (Misak-ı Millî) esasları saptandı ve bütün direniş örgütlerinin tek merkezden yönetilmesi kararlaştırıldı. Padişaha, ülkenin yönetimi konusunda tek yetkili kurulun “Heyet-i Temsiliye” olduğunun bildirilmesi üzerine Damat Ferit Paşa istifa etti; yeni kabineyi kuran Ali Rıza Paşa, Dahiliye Nâzırı Salih Paşa’yı, Mustafa Kemal’e göndererek anlaşma zemini aradı; İstanbul Hükûmeti ile Sivas Kongresi kararlarının Meclis-i Mebusan’da kabul edilmesi, milletvekili seçimine müdahale edilmemesi, Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanması gibi konularda anlaşmaya varıldı. Kısa bir süre sonra “Heyet-i Temsiliye”nin merkezini Ankara’ya taşımaya karar veren Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. İstanbul’daki Meclis-i Mebusan üyelerinin bir kısmıyla Ankara’da yaptığı toplantıda, kendilerinden Meclis-i Mebusan’a hâkim olmalarını, ulusun istek ve amaçlarını içeren bir programın (Misak-ı Millî) Meclis-i Mebusan’da onaylatılmasını istedi. Meclis-i Mebusan’ın olumlu bir sonuç alınmadan dağıtılacağını sezdiğinden İstanbul’a gitmedi. Bu arada Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Millî Mücadele hareketine karşı sindirme girişimlerinde bulunuldu. İstanbul’un İtilâf Devletlerince işgali üzerine İstanbul’da 150 kadar aydın tutuklandı. Yeniden sadrazamlığa getirilen Damat Ferit Paşa (5 Nisan), Millî Mücadelecilerin vatan haini olduğu konusunda fetvalar yayımlatmaya, ulusal direnişi kırmaya yönelik ayaklanmalar çıkarmaya başladı. Bu arada Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş hazırlıkları tamamlandı ve 23 Nisan 1920 günü Anadolu’nun çeşitli yörelerinden seçilen temsilcilerden ve Meclis-i Mebusan üyelerinden oluşan TBMM çalışmaya başladı. 25 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal’in başkanlığında yedi kişilik bir “geçici icra heyeti” seçti; İsmet Bey Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğine, Fevzi (Çakmak) Paşa da Millî Müdafaa Vekilliğine seçildi. 30 Nisan 1920’de TBMM’nin kuruluşu, bütün yabancı devletlere duyuruldu. Bu sırada İtilâf Devletleri, Mondros Mütarekesi gereği Osmanlı ordusunu terhis etmiş, silâhlarına el koymuştu. Düzenli bir ordu kurulması yolundaki çalışmalardan henüz olumlu bir sonuç alınamamıştı. TBMM’deki geçici yönetim, General Kâzım Karabekir’i Doğu Cephesi Komutanlığına, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı da Batı Cephesi komutanlığına tayin etti. Bu arada İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile barış koşullarını içeren Sevr Antlaşması’nı hazırlayarak imza aşamasına getirdiler. İstanbul Hükûmeti, Paris’e gönderdiği delegelerine bu antlaşmayı imzalatarak kabul ettiğini gösterdi (10 Ağustos 1920). Mustafa Kemal, bu antlaşmayı TBMM’nin tanımadığını dış dünyaya duyurdu, TBMM bunu imzalayanları ve kabul edenleri vatana ihanetle suçlayıp vatansız sayılmalarını kararlaştırdı (19 Ağustos 1920). Bu arada Mustafa Kemal, TBMM’de yönetim ve rejimle ilgili sorunlarla uğraşmak durumunda kaldı. Bazı milletvekilleri saltanat ve hilâfet yanlısıydı ve bunu çeşitli vesilelerle belli ediyorlardı. Mustafa Kemal, TBMM’nin özüne ve işleyişine ait düşüncelerini “Halkçılık Programı” adı altında toplayıp TBMM üyelerine dağıttı, Meclis’te uzun süren tartışmalar sonucu, özünü bu programdan alan ilk anayasa kabul edildi (20 Ocak 1921). Bu dönemde Mustafa Kemal’in ve Meclis’in uğraştığı bir sorun da Çerkez Ethem’in başkaldırısıydı. Çerkez Ethem olayından yararlanan Yunanlılar, Eskişehir ve Afyon’a doğru harekete geçtilerse de Türk ordusunun direnci karşısında Bursa dolayındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldılar. I.İnönü Savaşı’nın kazanılmasıyla Ankara Hükûmeti’ni ciddiye almak zorunda kalan İtilâf Devletleri, Sevr Antlaşması’nı yeniden gözden geçirmek amacıyla Londra Konferansı’na Ankara’dan da temsilci çağırmalarına rağmen görüşmelerde bir sonuca varılamadı. Yunanlılar İnönü mevzileri yönünde ikinci kez saldırıya geçtilerse de (26 Mart 1921) ikinci kez yenilgiye uğradılar (31 Mart 1921). Yunanlıların üçüncü kez saldırıya geçmeleri üzerine cephedeki durumu inceleyen Mustafa Kemal, ordunun Sakarya’nın gerisine çekilmesini emretti ve TBMM’den, tam yetkiyle kendisine başkomutanlık görevi verilmesini istedi; uzun süren tartışmalardan sonra üç aylık süreler hâlinde Mustafa Kemal’in tam yetkili başkomutan olduğuna ilişkin yasa kabul edildi (5 Ağustos 1921). 12 Ağustos 1921’de Polatlı’daki cephe karargâhına giderek ordunun başına geçen Mustafa Kemal, 23 Ağustos-13 Eylül arası 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı’ndan zaferle çıktı ve bu savaştaki üstün çabası nedeniyle TBMM bir yasa çıkararak Mustafa Kemal’e “Gazi” unvanı yanı sıra mareşallik rütbesi verdi (19 Eylül 1921). 21 Temmuz 1922’de Ankara’dan ayrılıp Akşehir’deki cephe karargâhına gelen Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi paşalarla birlikte taarruz planının son ayrıntılarını görüştü. 26 Ağustos-30 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal’in bizzat yönettiği Başkomutanlık Meydan Savaşı, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı ve Yunan ordusu İzmir’e çekilmeye başladı. Türk ordusu İzmir’e girdi (9 Eylül 1922). Bir süre İzmir’de kalan Mustafa Kemal, Ankara’ya döndü. İtilâf Devletleri, Paris’te bir barış konferansı toplanmasını isteyerek bu konferansta Türkiye’yi TBMM’nin seçeceği üyelerin temsil etmesini kabul ettiler. 11 Ekim 1922’de TBMM Hükûmeti ile İtilâf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya) arasında Türk-Yunan savaşına son veren Mudanya Mütarekesi imzalandı. 1 Kasım 1922’de Osmanlı saltanatı bir yasayla lağvedildi. İsmet Paşa Hariciye Vekilliğine getirilerek başkanlığını yaptığı heyetle Lozan’a gitti. Vahdeddin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısıyla Malta’ya kaçtı. TBMM, Vahdeddin’in halifeliğine son verdi ve yerine Abdülmecid Efendi’yi seçti. Mustafa Kemal, Meclis’teki çalışmaları daha düzenli yürütebilmek amacıyla Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu, yeni bir parti olarak örgütlemeye karar verdi. Halkçılık esasına dayanan ve Cumhuriyet Halk Fırkası adını alan partiyi halka tanıtmak için Eskişehir, İzmit, Bursa ve İzmir’i kapsayan bir geziye çıktı. Bu sırada İzmir’de bulunan annesi Zübeyde Hanım öldü (15 Ocak 1923). İzmir’e ilk girişinde tanıştığı Lâtife (Uşaklıgil) Hanım ile evlendi (29 Ocak 1923; bu evlilik 5 Ağustos 1925’te sona erdi). İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresi’ni bir konuşmayla açtı (17 Şubat 1923). TBMM, 1 Nisan 1923’te seçimi yenileme kararı aldı. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ilk yazılı programı “Dokuz Umde”yi yayımladı (8 Nisan 1923). Bu arada Lozan Antlaşması imzalandı (24 Temmuz 1923). Yenilenen seçimlerde Mustafa Kemal, Ankara’dan milletvekili seçildi (18 Ağustos); Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kuruluşu resmiyet kazanınca (9 Eylül) partinin genel başkanı oldu. Arkadaşları ile görüşüp “Türkiye Devleti’nin hükûmet şeklinin cumhuriyet olduğuna ilişkin” bir yasa tasarısı hazırladı. 29 Ekim’de Meclis toplantısında yasa tasarısı kabul edildi ve Mustafa Kemal, cumhurbaşkanı seçildi. 3 Mart 1924’te TBMM’nin kabul ettiği bir yasayla halifelik kaldırılıp Osmanoğulları hanedanı mensupları sınır dışı edildi. TBMM’nin, 3 Mart 1924 tarihli oturumunda, medreselerin lağvedilmesine, öğretimin birleştirilmesine, Şeri’yye ve Evkaf Vekâleti’nin kabineden çıkarılıp lağvedilmesine ilişkin yasalar kabul edildi. 20 Nisan 1924’te ikinci anayasa yürürlüğe girdi. Daha sonra bu anayasanın bazı maddelerinde değişiklik yapılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik bir devlet olduğu kesinlik kazandı (10 Nisan 1928). 25 Kasım 1925’te Şapka Yasası kabul edildi, giyim-kuşama çağdaş ve uygar nitelik kazandırıldı. Tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldı (30 Kasım 1925); 26 Aralık 1925’ten itibaren milâdî takvim ve batılı (alafranga) saat sistemine geçildi. 26 Mart 1931 tarihli yasa ile okka, dirhem, miskal, endaze, arşın gibi ağırlık ve uzunluk ölçüleri yerine gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ağırlık ve uzunluk ölçüleri benimsendi. İsviçre Medenî Kanunu örnek alınarak hazırlanan Türk Medenî Kanunu 17 Şubat 1926’da TBMM’de kabul edildi. Medenî Kanun ile kadınlara birtakım haklar sağlanırken, onların siyasî ve ekonomik yaşama katkıları da düşünülüp 1930’da kadınlara belediye seçimlerinde seçme, 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakları verildi. Bu arada Mustafa Kemal’e karşı birtakım tertipler düzenlendi. İzmir’de kendisine yapılacak bir suikast girişimi önceden haber alındı ve düzenleyenler yakalandı (15 Haziran 1926). Mustafa Kemal 30 Haziran 1927’de askerlikten emekli oldu. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 2.Büyük Kurultayı’nda 6 gün süren “Büyük Nutuk”unu okudu (15-20 Ekim 1927). Lâtin alfabesine dayanan yeni Türk alfabesini 8 Ağustos 1928’de Sarayburnu Parkı’nda halka tanıttı; 3 Kasım 1928’de yeni alfabe resmen yürürlüğe girdi. 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni (sonradan Türk Tarih Kurumu, günümüzde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlıdır) kurdu. 4 Mayıs 1931’de üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal, Türkçenin özleştirilmesi, dilbilgisinin ve sözlüğünün hazırlanması için 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni (sonradan Türk Dil Kurumu, günümüzde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlıdır) kurdu. 26 Haziran 1934’te çıkarılan bir yasayla her Türk’ün kendine uygun bir soyadı alması yükümlülüğü üzerine bir süre sonra TBMM, Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını verdi. 1 Mart 1935’te beşinci kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, Ankara Antlaşması ile (1921) Fransızlara bırakılan Hatay’ın yeniden Türkiye sınırları içersine alınması için çaba gösterdi. Sağlığı günden güne kötüye giden Atatürk, 20 Mayıs 1938’de Hatay sorunuyla ilgili olarak Mersin ve çevresindeki askerî birlikleri denetledi. İstanbul’a gitti; 1 Kasım 1938’de TBMM’nin açılışına hastalığı nedeniyle katılamadı. 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda saat 09.05’te öldü. Naaşı 20 Kasım günü törenle Dolmabahçe’den Sarayburnu’na getirildi, buradan Zafer torpidosuyla Yavuz zırhlısına taşındı; Gölcük’e, oradan da trenle Ankara’ya götürüldü. Ankara Etnografya Müzesi’nde hazırlanan geçici kabrine yerleştirildi. Burada on beş yıl kalan naaşı, 10 Kasım 1953’te yapımı tamamlanan Anıtkabir’de toprağa verildi.
ATATÜRK’ÜN ESERLERİ
ANAFARTALAR MUHAREBATINA AİT TARİHÇE
Atatürk’ün Çanakkale’de komuta ettiği Arıburnu ve Anafartalar Savaşı’na ait tarihçe. Mustafa Kemal’in kendi el yazısıyla ilk bölümü bir okul defterine ve dosya kâğıtlarına yazılan tarihçe, olay sırasında sıcağı sıcağına kaleme alınan anı ve gözlemlerden oluşur. Atatürk’ün komutayı devralışından başlayıp hastalanmasına ve Anafartalar Grubu Komutanlığını Fevzi Çakmak’a devrettiği 10 Aralık 1915’e dek geçen süre içindeki olayların anlatıldığı eser, sırasıyla Uluğ İğdemir tarafından 1943’te Belleten dergisinde, 1962’te Türk Tarih Kurumu yayınları arasında ve daha sonra “Atatürk’ün Bütün Eserleri: Cilt 1” içinde 1999’da yayımlandı.
BÖLÜĞÜN MUHAREBE TALİMİ
Alman Generali Litzmann’ın askerlikle ilgili kitabının Mustafa Kemal tarafından yapılan çevirisi. Kütüphane-i Askerî Yayınları içinde yer alan eser, 1912’de yayımlandı. Bölüğün savaş eğitimiyle ilgili üç taktik meseleyi kapsar. Her biri, birkaç evreli olup seferî durumdaki bölük için durum, çözüm ve yapım, eleştiri ve genel düşünceler sırasıyla düzenlenmiştir. Daha önce kitabın, takımın muharebe eğitimiyle ilgili bölümünü Selânik’te yayımlayan (1909) Mustafa Kemal, kitaba yazdığı önsözde Osmanlı ordusunun eğitim durumuna değinip yeni bir talimnamenin gerekli olduğunu vurguladı. Konuların daha iyi anlaşılabilmesi için kitaptaki kişi ve yer adları, Mustafa Kemal tarafından Türkçeleştirilerek verildi. Kitap “Atatürk’ün Askerliğe Dair Eserleri” (Ankara, 1959) içinde yayımlandı.
NUTUK
Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nı, cumhuriyetin ilanını ve devrimleri anlatan uzun söylevi. “Büyük Nutuk” ve “Söylev” olarak da anılır. 15-20 Ekim 1927’de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 2.Kurultayı’nda Atatürk tarafından 36 saat 33 dakikada okunan Nutuk, Türk askerî ve siyasi tarihinin en önemli belgelerinden olup aynı zamanda coşkun bir edebî üsluba sahiptir. 1927’de biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere 2 cilt hâlinde yayımlandı ve aynı yıl tek cilt hâlinde lüks bir baskısı yapıldı. 1934’te üç cilt olarak basıldı. Birçok yeni basımı yanı sıra çeşitli kuruluşlarca günümüz Türkçesine göre düzenlenerek de yayımlandı. Son yıllarda 3 cilt hâlinde toplanıp birçok yabancı dile de çevrilen yapıt, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığı gün, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumun sergilenmesiyle başlayıp Kurtuluş Savaşı’nın değişik evreleri ve karşılaşılan güçlükler; savaşın kazanılması ve cumhuriyetin ilanı; yeni bir devletin kuruluşundaki güçlükler ve devrimler gibi konuları kapsayan bölümleriyle devam eder ve Atatürk’ün ünlü “Türk Gençliğine Hitabı” ile sona erer.
TAKIMIN MUHAREBE TALİMİ
Subayların meslekî bilgilerini artırmak amacıyla Mustafa Kemal’in, 23 Şubat 1909’da Selânik’te bastırdığı askerî talimname. Alman generallerinden Litzmann’ın “Seferber Mevcudunda Takım, Bölük ve Taburun Muharebe Talimleri” adlı Almanca eserinin ilk bölümünün çevirisidir. Sekiz küçük taktik sorununu kapsar. Mustafa Kemal, yayımladığı kitabın önsözünde, Osmanlı ordusunun eğitim ve öğretim durumunu ele alarak yeni kabul edilen talimnameyi anlatır ve bize özgü talimnamelerin yapılması gerektiğine işaret eder.
VATANDAŞ İÇİN MEDENÎ BİLGİLER
Atatürk’ün Âfet İnan’a, vatandaşlık hak ve vazifeleriyle ilgili görüşlerini yazdırdığı kitap. İlk kez 1930’da Âfet İnan tarafından yayımlanan kitabın büyük bölümü, Atatürk’ün kaleme aldığı bilgilere dayalıdır. Âfet İnan, uzun yıllar ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan kitaptaki belgeleri Atatürk’ün 25. ölüm yıldönümü nedeniyle Türk Tarih Kurumu’nun düzenlediği konuşma dizisinde “Atatürk’ün vatandaşlık hak ve vazifeleri üzerindeki düşünceleri” konulu toplantıda ele alarak dinleyicilere sundu; bunun büyük ilgi görmesi üzerine meslektaşlarının da destek ve yardımıyla belgelerin tümünü, Atatürk’ün ölümünün 30. yıldönümünde, elindeki notları da ekleyerek “Medenî Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları” (Türk Tarih Kurumu, Ankara 1969) adıyla, A. Âfetinan imzasıyla yayımladı.
GEOMETRİ
Atatürk’ün, geometri terimlerinin Türkçe karşılıklarını vermek amacıyla Üçüncü Türk Dil Kurultayı’ndan hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda yazdığı kitap. Öğretmen Hasan Fehmi’nin kitabından yararlanarak ve Fransızca bir kitapla karşılaştırılarak yazılan, terimlerin Türkçe karşılıklarının verildiği kitap, 48 sayfadan ibaret olup 1937’de Millî Eğitim Bakanlığınca yayımlanmıştır.
CUMALI ORDUGÂHI
Mustafa Kemal’in Selânik’te, Üçüncü Ordu Kurmaylığında genç bir subayken Yugoslavya İştip dolaylarındaki Cumalı Karargâhı’nda yapılan askerî tatbikatlar sırasında tuttuğu not ve krokilerden oluşan, Aralık 1909’da Selânik’te yayımladığı kitap. Mustafa Kemal, kitabın ön sözünde, bu tür tatbikatların yıllardır özlemle beklendiğini belirterek, yapılan tatbikatları krokiler yardımıyla açıklamış ve eleştirmiştir.
ZABİT VE KUMANDAN İLE HASBIHAL (SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR)
Atatürk’ün askerlikle ilgili eseri (Basımı: İstanbul 1918). Kitap, Kurmay Binbaşı Mehmet Nuri Bey’in (Conker) 1913 yılı kışında verdiği konferansların bir araya toplanmasından oluşan “Zabit ve Kumandan” (Subay ve Kumandan) adlı eseri üzerine yaptığı değerlendirmedir. 1914’te, Mustafa Kemal, Sofya’da askerî ataşe olarak görevliyken yazıldı. Ancak 1918 yılında İstanbul’da yayımlanabildi. Atatürk bu kitabında, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları sergiler ve bunlara karşı çözüm yollarını sunar. Bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, inisiyatif özellikleri hakkında, Nuri Conker’in görüşlerine katılır ve kendi düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklar. Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir bölüm ayıran Mustafa Kemal, özellikle Trablusgarp Savaşı’nda edindiği deneyimler sonrası kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin, olması gereken sınırını ortaya koyar.
TABİYE TATBİKAT SEYAHATİ
Mustafa Kemal Atatürk’ün askerliğe ilişkin eserlerinden. Tam adı, “Beşinci Kolordu Erkân-ı Harbiye Tabiye ve Tatbikat Seyahati”dir. 1911’de Selânik’te yayımlanan bu küçük hacimli (40 sayfa) eserinde Mustafa Kemal, sadece subayların katıldığı, kolordu düzeyinde işlenen, arazi ve harita üzerinde uygulamalı olarak çözümüne çalışılan bir konuyla ilgili durum, karar, emir ve eleştirilere yer verir. Eserde, Atatürk’ün, çok iyi bir izleyici ve gözlemci olması yanı sıra, en ince ayrıntısına kadar konuya hâkimiyeti dikkati çeker.