AHMEDÎ, (asıl adı Taceddin İbrahim), (1334 ? Uşak ? - 1413 Amasya ?), dîvan şairi. 14. yüzyılın en fazla ürün veren şairidir. Osmanlı şairlerinin en ünlülerinden biridir. İlköğrenimini Anadolu’da yaptıktan sonra Mısır’a gitti. Orada Şeyh Ekmeleddin’den ders gördü. İslâmî ilimlerden başka tıp ve matematik okudu. Molla Şemseddin Fenarî ve Hacı Paşa ile arkadaşlık yaptı. Daha sonra Anadolu’ya döndü. Kütahya’ya yerleşti. Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın hizmetine girdi. Son yıllarda yapılan araştırmalarda, hizmetine girdiği kişinin Germiyanoğlu Süleyman olmadığı, Aydın iline gönderilen Şehzade Emîr Süleyman olduğu öne sürülmüştür. Daha sonra Yıldırım Bayezid’in, Timur’un, Süleyman Çelebi’nin ve Çelebi Mehmed’in yanlarında bulundu. Şiirlerini ve eserlerini onlar adına yazdı. En çok Süleyman Çelebi’den yakınlık gördü. Bursa’da Emîr Süleyman’ın ölümüne dek (1410) onun hizmetinde kaldı. Çelebi Mehmed’e intisab ettikten sonra Amasya’da divan kâtipliği görevindeyken öldü. Ahmedî, ince ruhlu, duygulu, konuşması sevilen bir kimseydi. Şiirlerinde Gülşehrî’nin, Hoca Murad’ın ve Şeyhoğlu’nun, bazı şiirlerinde ise Yunus Emre’nin ve Âşık Paşa’nın etkisi görülür. Çok sayıda eseri vardır. Eserleri : Dîvan : Kaside, gazel, terkib-i bend ve terci-i bendlerden ibaret olup toplam 8506 beyittir. 848 şiirden oluşan eser, eski edebiyatımızın en geniş hacimli dîvanlarından biridir. İskendernâme : Eserde, Büyük İskender’in yaşamı, aşkları, savaşları yanı sıra din, tasavvuf, ahlâk, felsefe, astronomi, tıp, tarih ve siyaset gibi konular ele alınmıştır. Daha sonra yapılan eklemelerle birlikte toplam 8754 beyitten oluşan bu mesnevîye Ahmedî tarafından İlhanoğulları, İslâm ve Osmanlı tarihleri de eklenmiştir. 334 beyitlik Dasitan-ı Tevârih-ı Mülûk-ı Âl-i Osman adlı ilâve bölümde Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları, I.Murad ve Yıldırım Bayezid dönemi üzerinde durulur. Bu nedenle günümüze kalan ilk Osmanlı tarihi sıfatını da taşır. Eserin tıpkıbasımı İsmail Ünver tarafından 1983’te Ankara’da, İskendernâme’den seçmeler ise Yaşar Akdoğan tarafından Ankara’da (1988) yayımlanmıştır. Cemşid ü Hurşid : Çin hükümdarının oğlu Cemşid ile Rus kayzerinin kızı Hurşid’in aşklarının anlatıldığı bu mesnevî, esas olarak Selman-ı Saveci’nin aynı isimli mesnevisinin çevirisi olmakla birlikte, yapılan eklemelerle iki misli bir hacme ulaşmıştır. 1403’te yazılmış olan Cemşid ü Hurşid, toplam 5000 beyittir. Eser, Mehmed Akalın tarafından 1975’te Ankara’da yayımlanmıştır. Tervihü’l-Ervâh (Ruhları Teskin Etme) : 10.000 beyiti aşkın manzum bir tıp kitabıdır. 1403-1410 yılları arasında yazılıp I.Mehmed’e sunulmuştur. Mirkatü’l-Edeb (Edep Merdiveni) : Arapça-Farsça manzum bir sözlüktür.

Oldı firâkun odı bana derd ile belâ

Vây ol kişiye kim ola bu derde mübtelâ

 

Ben nice sabr eyleyeyim bu belâya kim

Eyyûb’a dahi irmedi bu resm ile belâ

 

Müşgîn saçun hevâsı perîşân ider beni

Müşkil durur bu ukdeyi kimdür ki hall kıla

 

Ger âh kılam karara dütünden göğün yüzi

Ger ağlayam yaşumile yir kana gark ola

 

Sen dôstdan iren oda yahıldı varlığum

Düşmen bana ne dürlü belâ itdise bula

 

Hecrün ki yahdı ûd sıfat cânumı oda

Ney bigi virdi hâsılını ömrümün yile

 

Her ki Ahmedî’nün ohırsa derd?nâmesin

Baş ola bağrı gözleri kan yaşile dola

 

KAYNAK : Fahir İz, Eski Türk Edebiyatında Nazım, 1. Cilt, İstanbul 1967, s.166.

 

Ayrılığımın ateşi bana dert ile belâ oldu.

Vay o kişiye ki bu derde tutulmuştur.

 

Ben bu belâya nasıl sabredeyim.

Ki Eyüp Peygamber’e bile böyle belâ gelmedi.

 

Misk kokulu saçını arzulamak beni perişan eder.

Bu düğümü çözmek çok zordur.

 

Eğer âh edersem âhımın dumanından gökyüzü kararır.

Eğer ağlarsam gözyaşımla yer kana bulanır.

 

Sen sevgiliden gelen ateşe yakıldı varlığım.

Düşman bana ne türlü belâ ettiyse bulsun.

 

Ayrılığın öd ağacı gibi canımı ateşlere yaktı.

Ömrümün mahsulünü ney gibi yele verdi.

 

Ahmedî’nin dert mektubunu her kim okursa,

Bağrı yaralanır, gözleri kanlı yaşla dolar.

 

(Bugünün diliyle anlatım: Oktay Mert)