ATASÖZÜ, bir toplumun uzun yaşam deneyimleri sonucu oluşan değer yargılarını kalıplaşmış bir anlatımla veren özlü söz, atalar sözü. Toplumların yüzyıllar boyunca geçirdikleri denemelerden doğmuş, toplumun ortak düşünce, kanı ve tutumunu belirten, ait olduğu ulusun bireylerine yol gösteren atasözleri kalıplaşmış, kısa ve özlü yargılar biçimindedir. Toplumların yaşama biçimlerinden çıkarılmış davranış kuralları oldukları gibi, o toplumun inanışlarını, töre ve geleneklerini, dünyaya bakış biçimini de yansıtırlar. Osmanlıcada mesel (çoğulu emsal) ve darb-ı mesel (anlamı mesel getirmek, çoğulu durub-i emsal) sözcükleriyle karşılanan atasözü için Dîvan-ı Lûgati’t Türk’te sav sözcüğü geçer. Ayrıca atasözleri toplumun tarihî gelişimi boyunca kimi değişikliklere uğrar ya da kimileri kullanılıştan düşer. Dîvan edebiyatında atasözlerinden yararlanarak öğüt vermek amacıyla yazılan yapıtlara nasihatname, pendname adı verilmiştir. Birçok şair de atasözlerinden bol bol yararlanmıştır. Böylesi kullanımlarda atasözlerinin kalıbının aruz ve kafiye zorlamasıyla çoğu kez bozulduğu, sözcüklerin yerlerinin değiştirildiği ya da yeni sözcükler eklendiği görülür. Halk edebiyatında destan geleneğinin canlı olduğu çağlarda, destanın girişinde ya da bir sırasını düşürüp içinde, anlamca birbirini bütünleyen bir sıra atasözü kullanılmıştır. Dede Korkut Kitabı’nın girişinde rastlanan söz katarları ile âşıkların öykü anlatırken başvurdukları tekerlemelerin böyle bir gelenekten kaldığı sanılmaktadır.

·          Ağaç yaş iken eğilir. (İnsan, ancak küçük yaşta kolay eğitilir.)

·          Ağlamayan çocuğa meme vermezler. (Hakkını aramasını bilmeyen kimsenin işi görülmez.)

·          Akıl yaşta değil baştadır. (Yetenek ve bilgi yaşa bağlı değildir. Genç bir insan, yaşlı birinden daha akıllı olabilir.)

·          Arık etten yağlı tirit olmaz. (Kötü malzemeden iyi sonuç alınmaz.)

·          Arpacıya borç eden ahırını tez satar. (Borçla zengin olmaya kalkan, elindenkinden de olur.)

·          Aşk olmayınca meşk olmaz. (Sevilmeden yapılan bir işten hayır gelmez.)

·          At binenin, kılıç kuşananın. (İş bilen başarı kazanır.)

·          Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. (Beceriksiz kimseler için alay yollu söylenir.)

·          Besle kargayı, oysun gözünü. (Nankörlük eden kimseler için söylenir.)

·          Can boğazdan gelir. (Sağlıklı bir yaşam için iyi beslenme gerekir.)

·          Çivi çiviyi söker. (Güçlü bir şey, kendisi kadar güçlü olan başka bir şeyle etkisiz bırakılır.)

·          Çok bilen çok yanılır. (İnsan ne kadar çok şey bilirse bilsin bilmediği daha pek çok şey vardır. Her şeyi bildiğini sanarak konuşan kişi yanlışa düşer.)

·          Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. (İnsanlar birbirlerinden ne kadar uzak düşmüş olurlarsa olsunlar, yaşadıkları sürece kavuşma umutları vardır.)

·          Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. (Doğruyu savunan kişiyi kimse sevmez.)

·          Ecele çare bulunmaz. (Ölümden başka her şeyin çaresi vardır.)

·          Eskiye itibar olsaydı, bitpazarına nur yağardı. (Her şeyin yenisi beğenilir ve aranılır.)

·          Faydasız baş, mezara yaraşır.( Hiç kimseye yararı olmayan bir insanın yaşaması gereksizdir.)

·          Görünen köy kılavuz istemez. (Sonucu açıkça görülen bir şey için yol göstermek gereksizdir.)

·          Haydan gelen huya gider. (Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar.)

·          Her horoz kendi çöplüğünde öter. (Herkes ancak kendi çevresinde sayılır ve sözü orada geçer.)

·          Irmaktan geçerken at değiştirilmez. (Tehlikeli olabilecek durum ve zamanda yöntem değişikliğine gidilmez.)

·          İt ürür kervan yürür. (Doğru bir iş yapmakta olan, kötülerin engellemesine aldırış etmez.)

·          Körle yatan şaşı kalkar. (Kötü insanlarla dostluk yapan, kötü özellikler kapar.)

·          Lâfla peynir gemisi yürümez. (Yalnızca konuşmakla hiçbir iş gerçekleşemez.)

·          Ne ekersen onu biçersin. (İnsan nasıl ve ne yaparsa, sonuçta da ondan o ölçüde yararlanır.)

·          Öfkeyle kalkan ziyanla oturur.( Öfkesine kapılarak iş gören sonunda zararını görür.)

·          Rüzgâr eken fırtına biçer. (Başkasının zararına çalışan kimse sonunda kendisi daha büyük zarar görür.)

·          Ucuz etin yahnisi tatsız olur. (Ucuza mal olan şeyler genellikle kötü olur.)

·          Vakit nakittir. (Zaman, para gibi boşa harcanmaması gereken bir şeydir.)

·          Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. (Söylenen bir yalan er ya da geç ortaya çıkar.)

·          Zorla güzellik olmaz. (Zorla bir şey elde edilemez.)