ALİ ŞÎR NEVÂÎ, (9 Şubat 1441 Herat - 3 Ocak 1501 Herat), şair. Çağatay edebiyatının en büyük ve en çok ürün veren şairi olarak tanınır. Timur soyundan Uygur kabilesine bağlı Kiçkine Bahâdır (Bahşı) adlı bir beyin oğludur. Babasından kalan büyük bir servete sahip olduğundan, Dîvan beyliği ve naipliğe kadar yükselmesine karşın, devlet görevlerinden ötürü maaş almadı. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde iyi bir eğitim gördü. Yetiştiği çevre, kendisine, çağının prensleriyle yakın arkadaşlıklar kurması olanağını sağladı. Süt kardeşi ve okul arkadaşı olan Horasan Sultanı Hüseyin Baykara 1469’da tahta çıkınca, dîvan beyliği siyasî ve idarî işler danışmanı olarak saraya alındı. Genç yaştan itibaren serüven dolu bir yaşamı oldu, pek çok savaşa girdi. Romantik bir aşk adamı kişiliği yanı sıra politikacı, devlet adamı, düşünür kişiliklerini birlikte sürdürdü. Servetinin yarattığı olanakları, hem toplumsal kurumlar açmak hem de sanatçılara yardımcı olmak yolunda kullandı. Arapça ve Farsça bilgisi, bu dillerin edebiyat yapıtlarının inceliklerine inecek kadar derindi. Kültür açısından bilinçli bir ulusçu olarak ulaştığı yeri, tek bir Türk dilinin egemenliği adına yaptığı çalışmalarla sağlamaya çalıştı; edebî dil olarak Türkçe kullanmaya ve yazmaya teşvik etti. Dîvan, mesnevî, tezkîre, tarih gibi türlerde; musiki, aruz ve dil gibi konularda otuza yakın eser verdi. Mezarı, kendi yaptırdığı Kudsiye Camii haziresindedir. Eserleri: Türkçe Dîvanlar : Nevâî’nin 4 Türkçe dîvanı vardır. 1) Bedayiu’l-Bidaye : 1470-1476 yılları arası yazılmıştır. Bilinen dört nüshası, Paris, Londra, Bakû ve Taşkent’tedir. 2) Nevâdirü’n-Nihaye : Nevâî’nin 1476-1486 arası yazdığı şiirleri içerir. Hattat Alî Meşhedî’nin yazdığı nüsha, Taşkent Özbekistan Bilimler Akademisi’ndedir. 3) Hazâinü’l-Maanî (Mânâ Hazineleri) : İkinci dîvanından sonra uzun süre şiir yazmayan Nevâî, daha sonra yazdıklarını Câmî’nin teşvikiyle daha önceki şiirleriyle birleştirip yeni bir dîvan ortaya koymuştur. Bu nüsha Nuruosmaniye Kütüphanesi’ndedir. 4) Nevaî, daha sonra bu şiirlerini Garâibü’s-Sığar (Çocukluk Şiirleri), Nevâdirü’ş-Şebab (Gençlik Şiirleri), Bedâyiü’l-Vasat (Olgunluk Şiirleri), Fevâyidü’l-Kiber (Yaşlılık Dönemi Şiirleri) şeklinde, kesin olmayan bir ayrıma tâbi tutup yeniden dört dîvan hâline getirmiştir. Külliyat : Dört Dîvan’ın bir arada bulunduğu nüshalardan oluşur. Bu nüshalar 5 tanedir. Bunlardan üçü İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde, diğerleri ise İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve Konya Genel Kütüphanesi’ndedir. Dört dîvanı bir araya getiren bu nüshalara Külliyat-ı Devâvin denir. Ayrıca, bu dîvanları ayrı ayrı veren pek çok nüsha da vardır. Farsça Dîvan : Nevâî, Farsça şiirlerini topladığı bu eserinde Fânî mahlâsını kullanmış, “Muhakemetü’l-Lugateyn” adlı eserinde ise bu dîvandan bahsederek beyit sayısının 6000 olduğunu söylemiştir. Türk İslâm Eserleri Müzesi ve Nuruosmaniye kütüphanelerinde nüshaları mevcuttur. Hamse : 1483-1485 yılları arasında yazdığı mesnevîlerinden oluşmuştur: 1) Hayret’ül-Ebrar, 2) Ferhad u Şîrîn, 3) Leyla vü Mecnun, 4) Seba-i Seyyare, 5) Sedd-i İskenderî. Diğer Eserleri: Mecalisü’n-Nefais, Muhakemetü’l-Lugateyn (Dillerin Muhakemesi), Lisanü’t-Tayr, Hadis-i Erba’in (Kırk Hadis), Mahbubü’l-Kulub, Nesayimü’l Mahabbe, Mizanü’l-Evzan (Vezinlerin Ölçüsü). Bütün yapıtları Agâh Sırrı Levend tarafından düzenlenip yayımlanmıştır: 1) “Sanatı ve Kişiliği” (1965), 2) “Dîvanlar” (1966), 3) “Hamse” (1967), 4) “Öteki 17 Eseri”(1968)
Körgeli hüsnüngni zâr u mübtelâ boldum sanga
Ne belâlığ kün idi ki âşinâ boldum sanga
Her niçe didim ki kün kündin üzey sindin köngül
Vâh kün kündin beterrak mübtelâ boldum sanga
Min kaçan didim vefâ kılğıl manga zulm eyleding
Sin kaçan diding fidâ bolğıl manga boldum sanga
Kay perî-peykerge dir sin tilbe boldung bu sıfat
Ey perî-peyker ni kılsang kıl fîdâ boldum sanga
Ey köngül terk-i nasîhat eylerim âvâre bol
Yüz belâ yitmes ki min hem bir belâ boldum sanga
Câm-ı Cem birle Hızır suyı nasîbimdür müdâm
Sâkıyâ tâ terk-i câh eylep gedâ boldum sanga
Ğussa çengidin nevâyî tapmadım uşşâk ara
Tâ Nevâyî dik esîr ü bî-nevâ boldum sanga
(Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün)
Güzelliğini görünce sana tutuldum.
Seni tanıdığım o gün, ne belâlı bir gündü.
Her ne kadar günden güne senden gönlümü uzaklaştırayım dedimse de,
Vah, her geçen gün sana daha beter şekilde tutuldum.
Ne zaman, sözünde dur dedimse de, sen eziyet ettin,
Ne zaman kendini feda et dedinse, uğruna kendimi feda ettim.
Hangi peri yüzlüye, bu şekilde delirttin dersin
Ey peri yüzlü, ne yaparsan yap, sana feda oldum.
Ey gönül, nasihatı bırakırım, serbest ol,
Yüz belâ yetmezmiş gibi bir belâ da ben sana oldum.
Mademki Cem’in kadehi (içki kadehi) ve Hızır suyu (şarap) nasibimdir.
Ey sâki, ölünceye kadar sana dilenci olurum.
Keder sazından bir ses bulmadım âşıkların arasında,
Nevâyî gibi sana esir ve mahrum olduğumdan beri.
(Bugünün diliyle anlatım: Oktay Mert)
KAYNAK : Agâh Sırrı Levend, Ali Şir Nevaî, II. Cilt: Dîvânlar, 4 Türkçe/Farsça Dîvân, Ankara 1966, s.23.