ABDÎ, (15. yüzyıl), dîvan şairi. Câmasbnâme adlı eserin yazarı olduğu dışında kimliği ve yaşamına ilişkin hiçbir bilgi yoktur. 1512 yıllarına ait Hacı Kemal’in hazırladığı nazire mecmuasında on şiirinin bulunduğu tesbit edilmişse de Sadeddin Nüzhet Ergun, bu şiirlerin Abdî’ye ait olmadığını iddia etmektedir. Şiirlerinden anlaşıldığı kadarıyla, şiir tekniğini çok iyi bilen bir şairdir. Eserleri: Câmasbnâme : Halk arasında daha çok, “Şahmaran” adıyla anılır. Tevrat kaynaklı olan bu eserin Farsçadan çevrildiği tahmin edilmektedir. Aruzun “Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün” vezniyle kaleme alınmış 4877 beyitlik bir mesnevîdir. 1429’da Balıkesir’e bağlı Edincik veya eski adıyla Aydıncık’ta tamamlanıp II.Murad’a sunulan eser, halk destanlarıyla dîvan mesnevîleri arası bir üslupla ve sade bir dille yazılmış olup eserde halk deyimlerine geniş yer verilmiştir. Danyal Peygamber’in oğlu Câmasb’ın efsanevî maceraları, eserin konusunu oluşturur. Daha sonra başka yazarlarca düzyazı olarak da ortaya konulmuştur. Türk dilinin gelişimi açısından ayrı bir önemi olan eserin yazma nüshaları İstanbul Millet Kütüphanesi ve Ankara Genel Kütüphanesi’ndedir. Eserle ilgili olarak Hayriye Kozacı (Ege Üniversitesi, 1994) ve Müjgân Çakır (Marmara Üniversitesi, 1994) tarafından tez çalışması yapılmıştır. 

ABDÎ’NİN MESNEVİSİ: CÂMASBNÂME

 

Abdî’nin bu nesnevîsi, aruzlu halk destanları ile dîvân mesnevîleri arasında bir üslupla kaleme alınmıştır. Eserde sade bir dil kullanılmış, halk deyimlerine yer verilmiştir. İslâmlaştırılan eser, Tevrat kaynaklı olup konusu özetle şöyledir:

Danyal Peygamber, kâinatın sırlarını ve bütün maddelerin özelliklerini, her derde devayı bilen bir hekimdir. Öleceğine yakın bütün bilgilerini kaydettiği bir kitabı, doğacak oğluna büyüdükten sonra vermesi için karısına teslim eder. Câmasb, Danyal Peygamber’in oğludur. Arkadaşlarının hıyaneti ile bir kuyu dibinde kalır. Burada açtığı bir delikten başka bir âleme girer. Bu âlemin hükümdarı Şahmaran’dır (Yılanlar padişahı). Câmasb’a iyi muamele eder ve ona Bülkiya hikâyesini anlatır.

Bu hikâye, Şah Sahra hikâyesi, Kaf Dağı hikâyesi, Cihan Şah hikâyesi, Mürg Şah hikâyesi, Şah Peri hikâyesi, Gevhernigîn Kalesi hikâyesi, Şems Bânû hikâyesi, Kigal Hindî hikâyesi, Bülkiya’nın Mısır’a Gelmesi, Hikâye-i Giriftar-ı Şehrişah gibi bölümlerle devam eder.

Sonunda Câmasb yeryüzüne çıkıp annesine kavuşur. Ancak memleketin padişahı hastadır. Kimseler ilâç bulamazlar. Bu ilâcı ancak Şahmaran’ın yapacağını öğrenen padişah bunu Câmasb’dan ister. Câmasb, Şahmaran’a söz vermiş olmasına rağmen asılacağı tehdidi ile sırrı açıklar. Şahmaran’ı tılsım ile tutup getirirler. Onun söylediği ilâçlar ile padişah kurtulur. Bu arada Câmasb da Şahmaran’dan öğrendiği bilgilerle babası gibi bir hekim olur.

Mümtâzetü’l-emâsil Şahmaran adıyla 1911 yılında basılan eser, bu hikâyenin eksik bir kopyasıdır. Halk arasında sözlü bir geleneği de olan bu hikâye daha ziyade Şahmaran adıyla anılır. Bu hikâyenin Câmasbnâme’den ayrılan en önemli tarafı, Şahmaran’ın, padişahın hastalığı için öldürülüp etinden ilâç yapılması olayıdır.

 

KAYNAK : Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 2. Cilt, İstanbul 1977-1998, s.9.