ABBASÎLER, Hz. Muhammed’in amcası Abbas bin Abdülmuttalib’in soyundan gelen ve Emevîlerin yerini alan halife hanedanı. Abbasîler, Emevî yönetiminden memnun olmayan, değişik eğilimdeki zümrelere dayanan bir ayaklanma sonucu iktidara geldiler. Abbasî ayaklanması, İranlı bir mevali olan Ebu Müslim el-Horasanî tarafından 747’de Horasan’da başlatıldı. Emevî kuvvetlerini art arda yenilgiye uğratan Ebu Müslim’e bağlı kuvvetler, 749’da Kûfe’ye girdiler ve Abbas soyundan, sonradan “es-Saffah” (kan dökücü) unvanıyla anılan Ebülabbas Abdullah’ı halife ilan ettiler. Son Emevî halifesi Mervan, 750’de Büyük Zap kıyısında Ebülabbas’ın kuvvetlerine yenildi ve kaçtığı Mısır’da öldürüldü. Emevî Hanedanı mensupları bütün Suriye’de izlendiler ve acımasızca yok edildiler, katliamdan yalnızca birkaç kişi kurtulabildi. Ebülabbas’ın ardılı Mansur’un (754-775) Sasanî İmparatorluğu’nun eski başkenti Ksetifon’un yakınlarında 762’de kurduğu Bağdat, Arap-İslam İmparatorluğu’nun yeni başkenti oldu. Böylece imparatorluğun ağırlık merkezi Bizans etkisindeki Suriye’den, Mezopotamya ve İran uygarlıklarının etkisindeki Irak’a kaydı. Abbasî yönetiminin ilk üç yüzyılı, iç huzursuzluklara, ayaklanmalara, siyasi kopmalara rağmen klasik İslam dünyasının doruğuydu. Tarım alanlarının genişlemesi ve uluslararası ticaret sayesinde iktisadî refah, özellikle İran, Irak ve Mısır’da o güne kadar görülmemiş bir düzeye ulaştı. İslam kültürü, edebiyat, bilimler, ilahîyat, felsefe vb. alanlardaki gelişmelerle bir altın çağ yaşadı. Abbasîler döneminde imparatorluğun İslamî karakteri daha belirgin hâle gelirken, Araplar özellikle Suriyeliler, ayrıcalıklarını kaybettiler. Halife, iktidarını Emevîler gibi Arap aristokrasisine değil, düzenli kuvvetlere ve genellikle İranlı mevaliden oluşan bürokrasiye dayandırıyordu. İslam İmparatorluğu’nun Emevîler döneminde ulaştığı sınırlar, Abbasîler döneminde pek değişmedi. Mehdî (775-785), Harun Reşid (786-809), Memun (813-833) ve son olarak Mutasım (833-842) Anadolu üzerinden Bizans’a başarılı seferler yaptılar, ancak sınırlarda önemli bir değişiklik olmadı. Abbasîlerin iktidarı daha 9. yüzyılın sonlarında, gücünün doruğunda olduğu yıllarda taşrada yerel emirler, merkezde Türk komutanlar tarafından tehdit edilmekteydi. Emevîlerin bir kolu 756’dan beri Endülüs’e egemendi. İfrikiye’de Aglebîler (800-909), Fas’ta İdrisîler (789-926), Horasan ve Maveraünnehir’de Tahirîler (821-873), Samanîler (861-908), Mısır’da Tolunoğulları (868-905), Suriye ve Yukarı Mezopotamya’da Hamdanîler (905-1004) gibi hanedanlar ortaya çıktı. Bunlar başlangıçta Bağdat’tan uzaktaydılar ve halifenin iktidarı için bir tehlike oluşturmuyorlardı. Ancak Aglebîlerin yerini alan Şii Fatımîler (909-1171), 989’da Mısır’ı ele geçirdiler ve Abbasîlere rakip bir halifelik oluşturdular. Azerbaycan’da Babek’in 816’dan 837’ye, Güney Irak’ta zenci kölelerin 869’dan 883’e kadar süren ayaklanmaları ve 10. yüzyıl başında Karmatîlerin Suriye, Filistin ve Mezopotamya’da çıkardığı karışıklıklar imparatorluğun düzenini sarstı. Öte yandan Mutasım’ın Türk Memlûklardan oluşturduğu ve Bağdat’ın 100 km kadar yukarısında kurduğu yeni başkenti Samara’ya yerleştirdiği muhafız birliği giderek iktidarın gerçek sahibi durumuna geldi. Mutemid’in 892’de başkenti yeniden Bağdat’a taşıması durumu değiştirmedi. 10. yüzyıl başlarında Şii Büveyhîlerin İran’a egemen olmaları Abbasîlerin iktidarını iyice daraltmıştı. Büveyhîler 945’te Bağdat’a girdiler ve halifeleri, kendi meşruluklarını onaylayacak birer kukla durumuna getirdiler. Bu durum 11. yüzyılda Horasan’da yeni bir Sünnî güç olarak ortaya çıkan Selçuklular, Büveyhîlerin yerini alıncaya kadar sürdü. 1055’te Bağdat’a giren Selçuklular, Abbasî halifelerini Şiilerin baskısından kurtardılar. Selçuklular İslam dünyasının Asya’daki doğu yarısının siyasi birliğini yeniden kurdular, ama halifelerin yeniden siyasi güç hâline gelmesine izin vermediler. Ancak 12. yüzyılda Selçuklu İmparatorluğu dağılma sürecine girdiğinde Muktefî (1136-1160) ve Nasır (1180-1225), halifeliğe eski gücünü kazandırmaya çalıştılar. Özellikle Nasır bunda bir ölçüde başarılı oldu. Ama 12. yüzyıl başında istilacı bir güç olarak tarih sahnesine çıkan Moğollar, 1258’de Bağdat’ı ele geçirerek Abbasî Halifeliği’ne son verdiler. Son halife Mutasım öldürüldü. 1261’de Mısır Memlûklu sultanı Baybars, Abbasî halifesi Zahir’in oğlu Ahmed’i Kahire’de Mustansır adıyla halife ilan etti. Abbasî soyundan halifeler, Mısır’da, herhangi bir siyasi güce sahip olmadan, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethettiği 1517’ye kadar varlıklarını sürdürdüler. Abbasîler döneminde bilimde, edebiyatta, sanatta büyük gelişmeler oldu. Memun döneminde kurulan (832) Beytü’l Hikme eski Yunancadan pek çok eser Arapçaya çevrildi. Kitap ressamlığı gelişti: 13. yüzyıl kitap ressamlığı Bağdat Okulu olarak adlandırıldı. Bu okul ressamlarının ele aldığı kitaplardan en önemlileri “Bayâd ile Riyâd” ve “Varka ile Gülşah” aşk öyküleridir. Önemli edebiyat eserleri arasında Firdevsi’nin Şahnamesi ile Nizâmî’nin Hamsesi başta gelir. Bir çeşit hayvan masalları olan ve iki çakalın serüvenlerini anlatan Kelile ve Dimne’ nin aslı Hintli Beydeba’nın masallarına dayanır. Harirî’nin Makamat’ı ise adaletsiz yönetimlere karşı çıkar. Abbasîlerin yaptırdığı ilk camilerden eser kalmamıştır. Samarra’daki Camiü’l-Kebir (Ulu Cami 848-852) ile Ebû Dulef Camisi’nin kalıntıları ve Mısır’da Fustat’ta yapılan Tulunoğlu Camisi (879) önemli örneklerdir. Samarra Camisi 38.000 m2’lik bir yer kaplar ve yüzölçümü bakımından dünyanın en geniş camisidir. Malviya (helezon) adlı, koni biçimindeki minaresi, cami dışında, çevre duvarlarından 27 metre uzaklıktadır, bir rampa dolanılarak gittikçe daralan tepeye ulaşılır. Fustat’ta Tulunoğlu Ahmed’in yaptırdığı Tulunoğlu Camisi Orta Asya unsurlarını da kapsamakla birlikte planı ve süslemeleri bakımından Samarra Camisi’ne benzer. Abbasîlerin Bağdat’ın 120 km güneybatısında yaptırdıkları Ukhaydır Sarayı (778), büyüklüğü, ilk kez kullanılan sivri kemerleri ve çok sayıda eyvanı ile Emevi saraylarından ayrılır. Samarra saraylarından Cevsakul Hâkanî (836) planı bakımından Ukhayhır’a benzer. Bâbul Amma denilen sivri kemerli üç eyvanlı cephesi bugüne kadar en iyi korunmuş bölümüdür. Samarra saraylarındaki duvar resimlerinde ördekler, develer yanında rakkase resimlerinin de bulunması ilginçtir. Özellikle Cevaskul Hâkanî adlı sarayın haremindeki insan resimleri dikkati çekmektedir.
ABBASÎLER (751 - 1258)
· İlk halife Ebul Abbas Abdullah’tır.
· Abbasîler, Emevilerin aksine Arap milliyetçiliği politikasını terkedip, diğer Müslüman milletlere de hoşgörülü davrandılar.
· Halife Mansur zamanında Bağdat kenti kuruldu. Yunan filozoflarının eserleri Arapçaya tercüme edildi.
· Halife Harun Reşit dönemi, ülkenin en parlak dönemidir. Bu dönemde Bizans sınırında Avasım Eyaleti kuruldu.
· Abbasîler, fetihlerden çok, bilim, kültür ve sanat alanındaki gelişmelere önem verdiler.
· Halife Mutasım zamanında Türkler, Abbasî Devleti’nde önemli görevlere getirildiler. Türk askerleri için Samerra kenti kuruldu.
· Abbasî Devleti’ne 1258’de Moğollar son vermiştir.
· Son Abbasî halifesinin Memlûk Devleti’ne sığınmasıyla halifelik Mısır’a geçti.
· İslâm dünyası içinde önemli rol alan Türkler, Abbasîlerin ilk zamanlarından başlayarak, ordu komutanlıklarında, devlet yönetiminde yüksek mevkilerde bulundular. Osmanlılar zamanında ise halifelik makamı ele geçirilerek, padişahlar halife unvanını kullanmaya başladılar.