ANAYASA, devletin kuruluş ve işleyişini, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen temel yasa. Anayasalar çoğunlukla yazılı metinlerdir. 18.yüzyıl sonlarına kadar devlet düzeniyle ilgili kurallar, yetersiz ve dağınık olduğundan örf ve âdetlere dayanıyordu. 18.yüzyılda ortaya çıkan usçuluk akımının etkisiyle bu kuralları tek bir metinde toplama eğilimi doğdu. İlk olarak 1787’de ABD’de, 1791’de de Fransa’da yazılı anayasalar hazırlandı. ABD’de yapılan anayasa “Haklar Bildirgesi”, Fransa’daki ise “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” adını taşır. O devirde anayasa, devlet ve toplum arasında karşılıklı hak ve görevleri belirleyen bir sözleşme olarak görülüyordu. Diğer yasaların üstünde bir yer tanınan anayasanın, devlet görevlilerinin denetlenmesini ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını sağlayacağı düşünülüyordu. Günümüzde “anayasa” sözcüğü, yazılı temel yasa anlamında kullanılmaktadır. Bunun tek istisnası İngiltere’de görülür. İngiltere’de yazılı tek bir temel yasa oluşturulmamıştır. İngiliz anayasasını oluşturan kaynaklar arasında yüzyıllarca süren bazı uygulamalardan doğan “yazılı olmayan kurallar” önemli bir yer tutar. Bununla birlikte tarihî birtakım belgeler, bazı parlamento kararları ve mahkeme içtihatları gibi yazılı kaynaklar da İngiliz anayasasının bir bölümünü oluşturmaktadır. Anayasalar, özelliklerine göre sınıflandırılır. Egemenliği tek başına kullanan bir monark tarafından oluşturulan anayasalar “monarşik anayasa”, egemenliğe sahip millet, halk ya da temsilcileri eliyle yapılan anayasalar “demokratik anayasa” olarak adlandırılır. Diğer bir ayrım, anayasayı yapan ya da değiştiren organa, değiştirmede kullanılan usul ve şekillere göre yapılır. Sıradan bir meclis tarafından yapılan, farklı usul ve şekiller kullanılmaksızın değiştirilebilen anayasalar “yumuşak anayasa”, özel meclisler tarafından yapılan ve sıradan meclisler tarafından farklı usul ve şekillere uyularak değiştirilebilen anayasalar “katı anayasa” olarak adlandırılır. İlk Türk anayasası 1876’da yapılan Kanun-ı Esasî’dir. 1808’de ilân edilen Sened-i İttifak ve 1839’da ilân edilen Tanzimat Fermanı, devletin kuruluş ve işleyişiyle ilgili kuralları içermediğinden gerçek anlamda bir anayasa olarak kabul edilmez. Devlet ve toplum arasındaki hak ve yetki ilişkilerini belirledikleri için birer hak bildirisi niteliğindeydiler. Gerçek anlamda ilk anayasa olan Kanun-ı Esasî, II.Abdülhamid tarafından ilân edildi. Mithat Paşa’nın hazırlamış olduğu tasarı, anayasayı hazırlamakla görevli olan 28 kişilik komisyonca kabul edildi. Bu metni inceleyen II.Abdülhamid, anayasayı kabul etmek için kendi yetkilerini sınırlayan bazı maddelerin çıkartılması ve istediği kimseleri yurt dışına sürme yetkisi veren bir maddenin benimsenmesi koşullarını öne sürdü. Anayasanın bir an önce ilânını isteyen Mithat Paşa’nın da bu koşulları onaylaması ve komisyona bu yönde ısrar etmesi sonucu gerekli değişiklikler yapıldı. Hazırlanan anayasa 23 Aralık 1876’da II.Abdülhamid tarafından kabul ve ilân edilen Kanun-ı Esasî, padişahın yetki ve ayrıcalıklarını ciddî bir biçimde sınırlamıyor, yasama ve yürütme yetkilerinin padişahta toplanmasına olanak veriyordu. Bakanlar kurulunu atama, görevden alma, bakanlar kurulu kararlarının uygulanmasına izin verme yetkileri padişahın elindeydi. Heyet-i Âyan ve Heyet-i Mebusan adlarını taşıyan iki meclisten oluşan Meclis-i Umumi’yi toplantıya çağırmak ve seçimin yenilenmesi koşuluyla Meclis-i Mebusan’ı feshetme yetkileri de padişahtaydı. Bakanlar kurulu, meclise karşı değil padişaha karşı sorumluydu. Bu anayasa 1878 Şubatı’na kadar yürürlükte kaldı. II.Abdülhamid, tatile giren meclisi yeniden toplantıya çağırmadı ve ülkeyi mutlakıyetle yönetmeye başladı. İttihat ve Terakki’nin baskısı ve ordudaki huzursuzluk nedeniyle II.Abdülhamid, 1908’de II.Meşrutiyet’i ilân etti. Yeniden yürürlüğe konan Kanun-ı Esasî’de 1909’da büyük değişiklikler yapılıp padişahın yetkileri sınırlandı. Bakanları atama yetkisi sadrazama verildi. Bakanlar kurulu, padişaha karşı değil, meclise karşı sorumlu oldu. Toplantı ve dernek kurma hakları tanındı. Basına konulan sansür kaldırıldı. Fakat İttihat ve Terakki’nin tutumu nedeniyle Kanun-ı Esasî yine tam uygulanamadı. 1921 Anayasası (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu): Ankara’da toplanan TBMM tarafından hazırlanan ve kabul edilen ikinci Türk anayasası, 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, 23 madde ve 1 geçici maddeden oluşan kısa bir anayasaydı. Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, ulusal egemenlik ilkesini temel alıyor, meclis hükûmeti sistemini kabul ediyordu. Meclis, yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini de kendi içinden seçtiği TBMM Hükûmeti eliyle kullanıyordu. TBMM başkanı aynı zamanda hükûmetin de başkanıydı. Ulusal egemenlik kavramının ilk kez yazılı olarak belirtildiği 1921 Anayasası’na Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas kongrelerinden geçilerek ulaşıldı. Bu anayasa kabul edilinceye kadar Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal’in, anayasa hükmü niteliğinde birçok kararnamesi yayımlandı. Ayrıca Mustafa Kemal; çektiği bir telgrafta, bu kararlarla çelişmeyen maddeleriyle Kanun-ı Esasî’nin geçerli olduğunu da belirtti. 23 Nisan 1920’de TBMM kuruldu; 25 Nisan 1920’de İcra Vekilleri Heyeti’nin oluşturulmasına ilişkin Heyet-i Umumiye kararı alındı; 29 Nisan 1920’de Hıyanet-i Vataniye yasası çıkarıldı; hemen ardından İstiklâl Mahkemeleri kurularak yargı gücü de yasamanın içine alındı. Görüldüğü gibi, kuvvetler birliği ilkesi birinci mecliste tam anlamıyla uygulanmadı. 20 Ocak 1921 tarih ve 85 sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’na göre TBMM hükûmetinin üstünde hiçbir güç yoktur. Yasama, yürütme ve yargı görevlerini üstlenen meclis, yürütme görevi için kimi kişilere vekâlet vermektedir. Görevi, TBMM’nin aldığı kararları yürütmek olan İcra Vekilleri kendi aralarında başbakanı seçer, TBMM Başkanı (Mustafa Kemal Atatürk), İcra Vekilleri Heyeti’nin de başkanıdır. Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu ilân edildikten sonra Cumhurbaşkanlığı makamı oluşturulup cumhurbaşkanının TBMM içinden 4 yıl için seçileceği kabul edildi. Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü koşullarını yansıtan 1921 Anayasası, ulusal kurtuluş döneminde birlik ve beraberliğin sağlanmasında çok yararlı oldu. Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan ve bu anayasanın karşılayamadığı gereksinmeler yeni bir anayasa hazırlanmasını zorunlu kıldı. TBMM içinde oluşturulan bir komisyon, Fransa III.Cumhuriyet ve Polonya anayasalarını örnek alarak yeni bir anayasa hazırladı. 1924 Anayasası (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu): Cumhuriyet’in 29 Ekim 1923’te kurulmasından sonra yeni bir anayasa gerektiği için çalışmalar sürdürülmüş ve ideolojik açıdan; devletçi, halkçı, lâik, cumhuriyetçi, inkılâpçı, milliyetçi bir anayasa, 20 Nisan 1924’te kabul edilmiştir. Yeni anayasa da meclis hükûmeti sistemini savunuyordu. 4.maddede TBMM’nin, milletin tek temsilcisi olduğu; 5.maddede yasama ve yürütme görevlerinin meclise ait olduğu; 7.maddede meclisin, icra hakkını, görevlendirdiği elemanlarca yürüteceği; 8.maddede yargı yetkisinin, bu yetkiyi ulus adına kullanacak bağımsız mahkemelere ait olduğu belirtilmekteydi. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğu, bu anayasada da yinelenmişti. Yasama meclisi, 4 yılda bir seçilen milletvekillerinden oluşmaktadır. Yasalar Cumhurbaşkanınca yayımlanmakta, veto yetkisi kullanıldıktan sonra, yeniden meclisçe kabul edilen yasa kesinlikle onaylanmaktadır. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve TBMM üyeleri içinden seçilmektedir. 46.maddeye göre her bakan, kendi bakanlığına ait işlerden TBMM’ye karşı sorumludur. Cumhurbaşkanının ise bu işle ilgili olarak hiçbir sorumluluğu yoktur. 10 Nisan 1928 değişikliğiyle Anayasa lâikleştirildi, 5 Aralık 1934 değişikliğiyle kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanındı ve 5 Şubat 1937 değişikliğiyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) altıok’u anayasaya alındı. 10 Ocak 1945’te Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, Anayasa adıyla ve arı bir Türkçeyle yeniden yazıldı, ancak Demokrat Parti (DP) döneminde, adı da eskisi gibi Teşkilât-ı Esasiye Kanunu olarak kaldı. 27 Mayıs ve Geçici Anayasa: 1945’te çok partili sisteme geçilmesi ve 1924 Anayasası’nın yetersiz kalması üzerine 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, bu yetersizlik ve boşluklardan yararlanarak antidemokratik ve keyfî bir yönetim uyguladı. Bu tutum 27 Mayıs 1960 hareketine yol açtı. 27 Mayıs 1960 hareketi sonrası 1924 Anayasası’nın bazı hükümleri yürürlükten kaldırıldı. Yeni bir anayasanın hazırlanması çalışmalarına geçildiyse de anayasanın hazırlanması ve kabulüne kadar sürecek olan geçiş döneminde de bir temel yasanın bulunması gerekiyordu. 1 sayılı yasa bu amaçla çıkarıldı. Böylece, 1924 Anayasası’nın yürürlükte tutulan maddeleri ile 1 sayılı yasanın hükümleri geçici dönemin temel yasasını oluşturdu. Bu yasayla, müdahaleyi gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi (MBK) de fiilî durumunu hukukileştirme yoluna gitmiş oluyordu. Geçici dönemin ikinci önemli temel yasası, Kurucu Meclis Hakkındaki Kanun’dur. Bununla, geçiş döneminin ikinci aşaması başlamıştır (12 Haziran 1960). Bu yasayla içinde bulunulan koşullarda ulusun en geniş anlamıyla temsilini gerçekleştirecek bir Temsilciler Meclisi kuruldu. Bu meclis, MBK’yle birlikte Kurucu Meclis adı altında yeni anayasayı hazırladı. 1961 Anayasası: Yasallığını yitirdiği belirtilen DP iktidarına karşı yapılan 27 Mayıs 1960 hareketi sonucu oluşturulan 1961 Anayasası, bir yıllık çalışmadan sonra kabul edildi. Bu anayasada Devlet Başkanı, yürütme organının başkanıdır. İkinci aşama 157 sayılı 13 Aralık 1960 günlü, 1 sayılı kanuna ek kanun’dur. Bu kanun ile çift meclisli geçici bir parlamenter düzen kuruldu. Birinci kanadı, 23 subaydan oluşan (14’lerin tasfiyesi ve bir istifa sonucu) MBK, ikinci kanadı seçimlerle gelerek Temsilciler Meclisi oluşturur. Temsilciler Meclisi’ne, Devlet Başkanı 10, MBK 10, illerden 75, siyasî partilerden (Cumhuriyet Halk Partisi 49, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 25) 74, barolardan 6, basından 12, eski muhariplerden 2, esnaf kuruluşlarından 6, gençlikten 1, işçi sendikalarından 6, odalardan 10, öğretmen kuruluşlarından 6, yargı organlarından 12 temsilci seçildi. İlk üç grubun dışındakileri, kuruluşlar kendileri seçti. Hazırlanan anayasa halkoyuna sunularak geçerli oyların %61,5’i ile kabul edildi. Bu anayasanın maddî kaynaklarını, İstanbul Üniversitesi İlim Heyeti’nin ön tasarısı (etüd metni), AÜSBF İdarî İlimler Enstitüsü Gerekçeli Tasarısı (yardımcı metin), kimi devletlerin anayasaları, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları ile İnsan Hakları 1948 Evrensel Beyannameleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi metinler oluşturdu. 27 Mayıs 1961’de Kurucu Meclisçe kabul edildikten sonra, 31 Mayıs 1961’de halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete’yle ilân edilen taslak, 9 Temmuz 1961’de halkoyuna sunulup Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak onaylandı ve 20 Temmuz 1961’de 334 sayılı yasa olarak Resmî Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girdi. Yeni anayasada yasama yetkisi, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu adında iki meclise verildi. Yasaların kabulünde son söz Millet Meclisi’nindi. Yürütme organı, cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulundan oluşuyordu. Yürütme organı, yetkisini, eski anayasalarda olduğu gibi meclisten değil, doğrudan doğruya anayasadan alıyordu. Böylece Meclis hükûmeti sistemi terk edilmiş ve kuvvetlerin eşitliği ilkesine dayanan parlamenter sisteme geçilmiş oldu. Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelere verildi. Yargıçların bağımsızlığı teminat altına alındı. İlk kez bu anayasayla, yasaların ve meclis içtüzüklerinin anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli Anayasa Mahkemesi kuruldu. Önceki anayasalarda hiç belirtilmemiş olan sosyal haklara bu anayasada yer verildi. Yine eski anayasalarda görülmeyen, demokrasinin vazgeçilmez güvencesi saydığı siyasî partileri de anayasal düzeyde ele aldı. Partilerin ancak belli durumlarda Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılabileceği kabul edildi. 1971 muhtırasından sonra 1961 Anayasası’nda bazı önemli değişiklikler gerçekleştirildi. Devletin ve yürütmenin güçlenmesi, bazı temel hak ve özgürlüklerin, millî güvenliğin tehlikeye düşmesi hâlinde sınırlanabilmesi için gerekli görülen değişiklikler yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın yetkileri sınırlandırıldı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmasını öngören fıkralar eklendi ve 1980’e kadar başka bir değişiklik yapılmadı. 12 Eylül Dönemi ve Askerî Yönetim: 12 Eylül 1980’de Silâhlı Kuvvetler, ülkenin bir iç savaş eşiğine geldiği ve mevcut devlet organ ve kurumlarının bunu önlemekten âciz kaldığı gerekçesiyle, emir ve komuta zinciri içinde devlet yönetimine el koydu. Bu tarihten başlayarak genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ve jandarma genel komutanından oluşan Millî Güvenlik Konseyi (MGK), 27 Ekim 1980 tarih ve 2324 sayılı “Anayasa Düzeni Hakkında Kanun”la 1961 Anayasası’nı kısmen değiştirdi. Millî Güvenlik Konseyi, 1961 Anayasası’nda TBMM’nin görev ve yetkilerini, konseyin başkanı da cumhurbaşkanına tanınan yetkileri üstlendi ve MGK’nin her türden kararlarına karşı, yargı yoluna başvurma olanağı ortadan kaldırıldı. 1982 Anayasası : 1982 yılı içinde Prof. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında Danışma Meclisi üyelerinden oluşan kurulca yeni bir anayasa taslağı hazırlandı. 200 madde olarak hazırlanan yeni taslak 4 Ağustos 1982 günü tamamlandı. Birinci tur görüşmelerin sonunda 200 madde olarak Danışma Meclisi’ne verilen anayasa tasarısında 9 madde çıkarıldı, 6 yeni madde eklendi, 8 madde de 4 madde olarak birleştirildi. İkinci tur görüşmelerden sonra anayasa tasarısı 193 madde ve 11 geçici madde içinde toparlandı ve görüşülmesi için Millî Güvenlik Konseyi’ne gönderildi. Yeni anayasa tasarısı MGK’nin ihtisas komisyonunca görüldü ve son biçimi verilerek 18 Ekim 1982’de MGK tarafından görüşülmeye başlandı. MGK’de 177 madde ve 16 geçici maddede toparlanan anayasa tasarısı 20 Ekim 1982 günlü Resmî Gazete’de 2709 sayılı kanun olarak yayımlandı. Daha sonra MGK Başkanı Kenan Evren anayasayı tanıtma gezilerine başladı ve yeni oluşan anayasa halka tanıtıldı. 7 Kasım 1982 günü yapılan referandum ile halkın onayına sunulan anayasa, katılanların % 91,3’ünün kabul oyuyla yürürlüğe girdi. 1982 Anayasası’yla bazı yeni kurumlar oluşturuldu. Yasama görevi, 400 üyeli tek bir meclise verildi. Cumhurbaşkanının yetkileri artırıldı. Anayasaya eklenen geçici maddelerle MGK Başkanı Kenan Evren, anayasanın kabulüyle birlikte cumhurbaşkanı sıfatını aldı. TBMM üyelerinin seçilip göreve başlamasından sonra MGK’nin altı yıllık bir süre için cumhurbaşkanlığı konseyi hâline dönüşmesi ve konsey üyelerinin bu süre içinde TBMM üyelerinin özlük hakları ile dokunulmazlıklarına sahip olması benimsendi ve bu konseyin görevi, cumhurbaşkanına çeşitli konularda danışmanlık yapmak olarak belirlendi. 12 Eylül öncesinde siyasî parti yöneticisi konumunda olan kişilerin 10 yıl için parti kuramayacakları, kurulan partilere üye olamayacakları, bağımsız olarak da aday olamayacakları bir geçici maddeyle anayasaya eklendi. 1982 Anayasası bir başlangıç metni ve yedi kısım içinde 177 esas ve 16 geçici maddeden oluşan uzun bir anayasadır. Değiştirilmesiyle ilgili 175.maddeye göre anayasa değişikliğinin, TBMM üye sayısının en az üçte biri tarafından önerilerek meclis tam sayısının üçte iki çoğunluğunca kabulüyle gerçekleşeceği belirtildi. Yine madde değişikliğiyle ilgili olarak cumhurbaşkanına değişiklik önerisini halkoyuna sunma yetkisi tanındı. 1995’te TBMM’de yer alan tüm partilerin katılımıyla 1982 Anayasası’nın 15 maddesinin değiştirilmesi kabul edildi.