ALİ KEMAL, (asıl adı Ali Rıza olup Ali Kemal Artin adıyla
da bilinir), (1867 İstanbul - 6 Kasım 1922 İzmit), Damat Ferit Kabinesi’nde
Maarif ve Dahiliye Nâzırlığı yapan, Kurtuluş Savaşı karşıtı gazeteci ve yazar.
Kaptanpaşa Rüştiyesi’nde bir süre okuduktan sonra Gülhane Askerî Rüştiyesi’nden
devamsızlık nedeniyle atıldı. 1882’de Mekteb-i Mülkiye’ye girdi. Bu sırada
Muallim Naci etkisiyle şiirler yazdı. Arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı
“Gülşen” adlı dergide edebî tartışmalara girdi. Hocalarından olan Mizancı
Murad’dan oldukça etkilendi. Paris ve Cenevre’de eğitimine devam etti.
İstanbul’a döndükten sonra Mülkiye öğrencilerini örgütlemeye çalıştığı
gerekçesiyle tutuklanarak Halep’e sürgün edildi. Burada Fransızca, tarih ve
edebiyat dersleri okuttu. İstanbul’a, oradan da Paris’e kaçtı. Siyasal Bilgiler
Yüksek Okulu’ndan (École Libre des Sciences Poitiques) diploma aldı. Bu süre
içinde İkdam gazetesinde “Paris Musahabeleri” başlığı altında makaleler yazdı.
Yazılarında Hüseyin Cahit’le atıştı ve bu atışmalar dört yıl sürdü. Mizancı
Murad’ın Paris’e gelmesi ile bir süre Jön Türklere katıldı. Daha sonra Mizancı
Murad’ın Ali Kemal ve çevresindekilerle ihtilâfa düşmesi ve II.Abdülhamid’le
anlaşarak İstanbul’a dönmesi sonucu Jön Türkler’den ayrıldı. Zürih’te Türk öğrenciler
için okul açma girişiminde bulunduysa da başarılı olamadı. 1897’de Brüksel
Sefaretinde ikinci kâtip olarak görevlendirildi. 1900’den itibaren Kahire’de
bir zenginin çiftliğini idare etti. Bu dönemde “Tunus”, “Mesele-i Şarkiyye”
adlı eserlerini yazdı. “Mecmua-i Kemal” dergisi yanı sıra “Türk” gazetesini
yayımladı. Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesine “Cevabımız” ile karşılık
verdi. 1908’de Meşrutiyet’in ilânı üzerine İstanbul’a dönerek “İkdam”
gazetesinde başyazarlık, Mülkiye’de öğretmenlik yaptı. 31 Mart Olayı’ndan sonra
tekrar Avrupa’ya gitti. Paris’te “Yeni Yol” dergisini çıkardı. 1912’de
İstanbul’a dönüp İkdam’ın başyazarı oldu. 1913’te “Peyam” gazetesini çıkarmaya
başladı. Hükûmete ve yönetime karşı olan eleştirileri nedeniyle 1914’te
gazetesi kapatıldı. Mütareke’den sonra politikaya atılarak Hürriyet ve İtilâf
Fırkası Genel Sekreteri oldu. Damat Ferit Kabinesi’nde 3 Mart 1919’da Maarif ve
19 Mayıs 1919’da Dahiliye Nâzırlığına getirildi. Dahiliye Nâzırlığı sırasında
valilere gönderdiği genelgede, millî ordu teşkilinin ve Müdafaa-i Milliye
çalışmalarının önlenmesini ve Mustafa Kemal’in azlini istedi. İngiliz mandası savunucusu
olarak İngiliz Muhipleri Cemiyeti Merkez Kurulu üyesi oldu. 26 Haziran 1919’da
istifa ettikten sonra “Sabah” gazetesi ile birleşerek kurduğu “Peyam-ı Sabah”ta
Millî Mücadele aleyhindeki yazılarına devam etti. Millî Mücadele’nin
kazanılmasından sonra yargılanmak üzere Ankara’ya götürülürken İzmit’te halk
tarafından linç edildi (6 Kasım 1922). Ailesi daha sonra “Kuneralp” soyadını
aldı. 1913 ve 1919’da gazetede yayımlanan anıları, ölümünden sonra, oğlu emekli
büyükelçi Zeki Kuneralp tarafından “Ömrüm” (1985) adıyla yayımlandı. Eserleri:
Sorbon Dârülfünunu’nda Edebiyyat-ı Hakikiyye Dersleri (1898), Paris
Musahabeleri (1899), İki Hemşire (1899), Mesele-i Şarkiyye-Medhal (1900),
Cevabımız (1907), Çölde Bir Sergüzeşt (1913), Bir Safha-i Tarih (1913), Fetret
(1913), Rical-i ihtilal: Condorcet, Saint Just, Danton, Robespierre (1913),
İlm-i Ahlâk (1914), Raşit Müverrih mi Şair mi? (1918), Tarih-i Siyasi (1918),
Ömrüm (1985), Makaleler (1997)