AZMÎZÂDE HÂLETÎ, (1570 İstanbul - 1631 İstanbul), dîvan şairi. 16. yüzyıl âlimlerinden Pîr Muhammed Azmî Efendi’nin oğludur. İyi bir öğrenim gördü. Hoca Sadeddin Efendi’nin öğrencisi oldu ve ondan icazet aldı. 21 yaşında müderris, 32 yaşında kadı oldu. Şam, Bursa, Edirne ve İstanbul’da kadılık yaptıktan sonra, Anadolu (1623) ve Rumeli (1627) kazaskerliklerine atandı. Bir ara Mısır’da kaymakamlık görevinde bulundu. Mezarı, Fatih Sofular Çarşısı yakınındaki okulun bahçesindedir. Dîvan şiirinde rubai ustası olarak tanınan, öyle ki kendisini İranlı ünlü rubai ustası Ömer Hayyam’la kıyaslayan ve onun kadar güzel rubai yazdığını söyleyen Hâletî, kendisinden sonra gelen kuşakları bu yönüyle etkilemiştir. Rubailerinde kimi zaman mistik bir dünya görüşü çerçevesinde kalarak münacaatlar yazdı, kimi zaman sevgi temalarını işledi. Rubai, kaside, gazel ve mesnevilerinin yanı sıra, İslâm hukuku üzerine yapıtları da vardır. Eserleri: Dîvan : Tüm şiirlerini topladığı bu yapıt, 1603’ten önce III.Mehmed adına düzenlenmiştir. Oldukça hacimlidir. Yazmalarının sayısı oldukça fazla olup sadece İstanbul kütüphanelerinde 20 kadar nüshası bulunmaktadır. Sâkînâme : Mevcut yazmalarda beyit sayısı 496, 515 ve 520 olup birbirinden oldukça farklıdır. Tasavvuf ağırlıklı bu mesnevînin Topkapı Sarayı Müzesi ve Atıf Efendi kütüphanelerinde kayıtlı nüshaları bulunmaktadır. Münşeat : Azmîzâde’nin bazı kişilere yazdığı mektupları içeren eser, hem şairin inşâ sanatındaki ustalığını göstermesi, hem de yaşadığı yüzyılın olaylarını yansıtması bakımından önemlidir. Topkapı Sarayı Müzesi, Nuruosmaniye, Süleymaniye ve yurt dışında Uppsala Üniversitesi kütüphanelerinde nüshaları mevcuttur. Mihr ü Mâh : Bir çeviridir. Babası Azmî Efendi’nin başladığı, fakat ölümü üzerine yarım kalan Şemseddin Muhammed’in “Mihr ü Meh” adlı bu eserini tamamlamak üzere kaleme almış, fakat 500 beyitten fazla çeviremediğinden yarım kalmıştır.

Endûh-ı ferâk itdi sirâyet dil ü câna

Girdi yine seylâb-ı belâ hâne-be-hâne

 

Bin kerre eğer zahme-i şemşîr-i gam olsa

İrmez eli aşk ehlinin ol genc-i nihâna

 

Âşıkları yerden yere çalmağı çü sâye

Kimdir acabâ sevk idem ol serv-i revâna

 

Dihkâm-ı felek hilkat-ı harman-geh-i ikbâl

Mürg-ı harem olsam da eğer virmeye dâne

 

Bezm-i emelin Hâletiyâ var idi hazzı

Sâkîsi eğer olmasa hem-reng-i zemâne

 

(Mef’ûlü Mefâ’îlü Mefâ’îlü Fa’ûlün)

 

KAYNAK : Fahir İz, Eski Türk Edebiyatında Nazım, 1. Cilt, İstanbul 1967, s.339.

Ayrılık acısı yine cana ve gönüle bulaştı.

Girdi yine belâ selleri, evden eve girdi.

 

Yüreğinde gam kılıcının bin yarası olsa,

Aşk ehlinin eli o gizli hazineye ermez.

 

Âşıkları böyle yerden yere çalman nedendir?

Kimdir acaba o servi boyluyu bu yola sevkeden?

 

Talih harmanının yaratıcısı olan felek çiftçisi,

Tarlasını bekleyen bir kuş olsam da bir dane vermez bana.

 

Erenler meclisinin bir lezzeti olurdu ey Hâletî,

Eğer, o meclisin sâkîsi, zamanın hilelerine bulaşmamış olsaydı.

 

 

(Bugünün diliyle anlatım: Oktay Mert)